Soğuk bir kış gününde işte gidiyordu sevgili babası. Sevmezdi de babası hiç soğuğu. ve bugün insanın kanını donduracak kadar soğuktu. Yanında duran üvey annesine baktı. Her zaman kendisine kibar olan bu kadına hiç ısınanamamıştı. Hiç bir zamanda sevememişti. Çok üzgün ve bitap görünüyordu. Içinden bir acıma duygusu da hissetmedi analığına. Göz ucuyla üvey kardeşine baktı. Onu ilk tanıdığında daha bebekti. Şimdi ise kocaman bir delikanlı olmuştu. Çocukken, hem babası hem de üvey annesi ikisini çok yakınlaştırmaya çalışmıştı ama o, hep kaçmış ve ona kötü davranmıştı. Tanımadığı bir kadının çocuğuna iyi davranmak zorunda değildi ki.
Ağlıyor muydu ne üveyi? " Hıh timsah gözyaşları. Çevreye hava atacaklar ya !" Asıl üzüntülü olan kahrolan kendisiydi. Ölen, onun babasıydı. Üveyinin değil.
Acıyla kavruldu yüreği. Işte gidiyordu babası. Hem de sonsuza dek gidiyordu.
Ilk kez evleneceğini söylediğinde babası şaşırmış, afallamış, şiddetle karşı çıkmıştı. Elli yaşındaydı babası. Geziyor, eğleniyor, yaşamının keyfini çıkartıyordu. Ne gereği vardı evlenmenin ki. Üstelik kendisinden onyedi yaş küçük bir kadınla evleniyordu. Ve üstüne üstelik bebeği olan bir kadınla evleniyordu. Bir başkasının çocuğuna babalık yapacaktı. " Hayır" diye bağırmıştı babasına."
Evlen tamam sana karşı çıkan mı var? ama onyedi yaş küçük ve çocuğu olan bir kadın yakışır mı sana ? Kırklarını süren, çocukları büyümüş biriyle evlenmek varken, olmaz.Olamaz Yakışır mı sana hiç? Aklını başına topla baba. O kadın seninle sadece paran için evlenir. Bir de çocuğuna baba olasın diye. Kullanmak için evleniyor senle. Otuzüç yaşında bir kadın elli yaşındaki bir adamla, sadece çıkarı için evlenir.Ben katiyen bu evliliği onaylamıyorum "
Babasının mutlulukla ışıldayan yüzü, o anda solmuştu. Avurtları çökmüş, gözlerindeki fer sönmüştü. " Bari O'nu tanıkdıktan sonra fikrini söyleseydin " demişti.
Öylesine kızgındı ki babasına : " Hayır dedi. Görmem, tanımam bir şeyi değiştirmez. Ben onaylamıyorum bu evliliği bilesin . "
" Bir tanısan kızım önce.Hadi kırma beni. Bu gece yemeğe gidelim hepimiz. Ben seveceğini sanıyorum onu " demişti
" Peki baba demişti." Yılgın bir ses tonuyla. Kırmak istemem seni hiç. Bilirsin çok seviyorum seni "
O gece, çok çok süslenmiş, tüm kibirini yanına almıştı.
Karşısında oturan kadın alımlı, hoş, kültürlü bir kadındı. Bu, onu çok daha fazla sinirlendirmişti. " Pis fırsatçı " diyerek içindeki öfkesini göstermekten hiç çekinmemişti. O öfkelendikçe, bir biri ardına terslendikçe, karşısındaki kadın kibarca gülümseyerek, sinirlenmeden, ustaca politik cevaplar veriyordu. Ne kötü bir geceydi !
Tüm itirazlarına rağmen bir ilkbahar sabahı evlendiler.
O günden sonra, pek az görmeye çalıştı babasını. O eve girmek istemiyordu. Zaten üniversiteye de başlamıştı. Sadece yaz tatillerinde bir hafta gidiyordu babasının ve o kadının evine. Her gittiğinde, aynı sıcaklık, hoşgörü ve sevgiyle karşılanıyordu ama onun için farkeden hiç bir şey yoktu.
Bir gün babasına şunu sormuştu: " Mutlu musun baba? "
" Evet çok mutluyum " demişti babası. Inanmamıştı. Babası mutsuzdu. Ama söylemiyordu. Olsa olsa yalnızlıktak korkuyordu.Gerçeği de itiraf edemiyordu işte.
Bir daha da sormadı böyle bir soruyu babasına.
Ve şimdi gitmişti işte babası sonsuzluğa. Içini yalnızlık kapladı. Onu görmeyi ret etse bile içindeki özlem hiç dinmemişti. Ama aramamıştı sormamıştı: Ser de gurur vardı ya.
Gecenin bir yarısı çalan acı bir telefon sesiyle uyanıp, üveyinin sesinde ki telaşdan bir şey olduğunu anlamıştı babasına. " Gel " diyordu üvey kardeşi. "Çabuk gel. Babamıza bir şeyler oldu. "
" O,benim babam.Senin değil " demişti hemen. " Nerdesiniz hemen geliyorum" diye de eklemişti.
Ilk uçağa atlamış gitmişti Ama yetişememişti. Helallik alamamıştı babasından.
Babası aniden bir kalp krizi geçirmiş, kısa bir süre sonra da ruhunu teslim etmişti.
Elindeki sigarasını tablada söndürdü. kırk gün geçmişti işte.
Şimdi intikam alma zamanıydı. Yıllar önce, babasını elinden alan o kadın ve kendisinden sevmesini bekledikleri o üveyden öç alma zamanıydı şimdi.
Yıllarca kendisinde toplanan tüm öfkeyle hızla çaldı kapıyı.
Üvey annesi açtı kapıyı. Önce şaşırdı. Ama hemen yüzünde bir gülümseme belirdi.
" Aa hoşgeldin kızım. Ne iyi yaptında geldin" diyerek sarılmak için bir adım öne doğru geldi.
Irkilerek geri adım attı. Beklemiyordu böyle bir şeyi.
" Lütfen" dedi buz gibi bir sesle. Sarılmanın lüzümu yok. Buraya sizinle konuşmaya geldim " diyerek içeri girmek için bekledi.
Analığı hafifçe geri çekildi. Gözleri nemlenmişti. Üvey kızının görmemesi için başını yana çevirdi.
Içeri girdi kadın. Başını iyice dikleştirerek yürüdü koridor boyunca Direkt babasının her zaman oturduğu koltuğa oturdu. Analığı da karşısına oturmuştu.
" Uzatmadan,hemen konuya gireceğim dedi.Yıllardır babam sayesinde siz ve çocuğunuz refah içinde yaşadınız. Uzun seneler boyunca siz ve oğlunuz babamı kullandınız.
Onunla neden evlendiğinizi özde ben çok iyi biliyorum. Ama bu saatten sonra onu kullandırtmayacağım size. Onun malından tek bir kuruş bile koklatmayacağım size. "
" Bitti mi " diye sordu analığı
" Evet dedi . Umarım bu söylediklerim kafanıza iyice yerleşmiştir. "
" Bak kızım. diyerek konuşmaya başladı. Biz, babanla sevginin sıcaklığını ruhumuzun her köşesinde hissettik. On beş yıl boyunca her günümüz ayrı bir neşe,ayrı bir keyifle geçti. Biz, babanla aşkı paylaştık. Aşk ve sevgi, parayla satın alınamayacak tek şeydir." dedi ve kalktı
Babasının çok sevdiği barok usulü antika gümüşlüğe gitti. Iki tane zarf vardı elinde analığının.
Birinin üstünde babasının el yazısı ile kendi ismi yazılmıştı. Arkası mühürlüydü.
Diğerinin üstünde ise yine kendi ismi yazılıydı.
" Al bunları dedi " Analığı. " Sana bu kadar yıl boyunca hiç kaba olmadım. Şimdi de olmak istemiyorum. " dedi ve odadan çıkıp, gitti.
Şaşkınlıkla analığının arkasından bakakaldı.Doğrusu böyle bir tepkiyi hiç beklemiyordu
Yerinden kalktı. Elindeki zarflarla evin karşısındaki pastahaneye zor attı kendini. Önce hangi zarfı okuyacağına karar veremedi.
Önce babasının kendi el yazısıyla yazdığı canım kızıma diyen zarfı açtı.
Sevgili kızım,
Yıllardır özlemin içimi yaktı kavurdu. Seni öylesine özledim ki her gece resmine bakıp, o soğuk camı öptüm. Kızım, herşeye rağmen, beni ret etmen, mutluluğumu onaylamaman bile sana olan sevgimin derecesini hiç eksiltmedi. Gönül rahatlığıyla şunu diyebilirim ki: Hakkım sana sonuna kadar helaldir kızım.
Geçen ay onbeşinci yılımızı kutladık. Onbeş yıl nasıl geçti biliyor musun? Rüya gibiydi kızım. Her gün ayrı bir güzellikti, ayrı bir mutluluktu. Ben, Neşe'yi çok sevdim kızım. O da beni sevdi. Inan sevdi. Yoksa onbeş yıl böylesine huzurlu geçemezdi.
Tek sen eksiktin kızım aramızda:Tek sen. Seni çok özledim kızım. Ama özlemimin bitmeyeceğini ve beni asla affetmeyeceğini artık öğrendim.
Seni çok seviyorum kızım. Bunu hiç unutma.
Baban
Gözlerinden süzülen yaşlara aldırmadan ağlamaya başladı. Nasıl da özlemişti babasını. Içinde yanan yangını nasıl söndürecekti şimdi ? Herşey için çok geçti artık. Baba, babacığım diye inledi.
Öbür zarfı aldı eline.
Bir tür resmi kağıttı bu. Altında analığının imzası olan bir kağıt.
Babasının ölümünden yedi gün sonrasında hazırlanmıştı.
Analığı, bütün miras hakkından feragat etmişti !
Bir başka kağıt daha vardı arkada.Sadece iki cümle yazılmıştı :
" Ben, babanı canımdan çok sevdim. Biz aşkı paylaştık onunla. "
Şimdi bir hastane odasında analığının yumuşak beyaz elinden tutuyordu.
Karşısında üvey kardeşi vardı. Sesizdiler. Babasının ölümünün üstünden on yıl geçmişti. Neşe Hanım da babasının doğum gününde ruhunu teslim edivermişti.
" Nur içinde yat Neşe Anne. Babam seni bekliyordur orda. Mutlaka bul Onu Neşe anne. "
Üvey kardeşine doğru yürüdü. Sarıldı. Gözyaşları birbirine karıştı
" Hadi Kardeşim dedi. Gitme zamanı geldi artık . Onlar gökyüzünde şimdi bizi seyrediyorlar."