Bilinmeyen Kadının Mektubu Özeti
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Stefan Zweig
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabını elinize aldığınızda sizi tanınmış roman yazarı R. İle tanıştırıyor. R. Belli bir süre gezi ardından evine geliyor ve gazetede ki tarih ile doğum günü olduğunu fark ediyor. Uşağı ise o yokken kimlerin geldiğini, kimlerin telefon ettiğini ve bir tepsi ile biriken mektupları bırakıyor. Sayın R. ise mektupları incelemeye başladığında ise bir zarf çok dikkatini çekmişti. Çok fazla kâğıtların olduğu ve sanki acele ile yazılmış olduğunu düşündü. Gönderen veya kişinin adı olmayışı ise daha çok ilginç bir hal almaya başlamıştı. R. mektubu eline alınca hitap sayfası dikkatini çekmişti. “Sana beni asla tanımamış olan sana” hitap cümlesi ile okumaya başladı.
Çocuğu ölen bir annenin mektubu idi. Hislerini mektuba yazarken kendini çok zorlamış ve anlatmak zorunda olduğu için biriken cümleleri hızlı bir şekilde kâğıda dökmeye çalışmıştır. Mektup yazarımızın eline geçtiği anda kendisinin artık olmayacağını anlatan ve oğlunun ölümü ile çok sarsılan bir annenin haykırışlarından ibaretti. Yalnızca R. ile konuşmak istediğini söylüyordu ve anısal boyutlara doğru götürüyordu R.’yi ilk tanıdığı ana götürüyor onu. Karşı komşusu olduğu ana. Oraya taşındığı andan itibaren on üç yaşında ki bir kızı etkilediğinin farkında bile olmayışını anlatmaya başlıyor. Taşınan eşyalara bakarken hayalinden farklı bir genç yazar ile karşılaşıyor oluşu da onun etkilenmesi içinde farklı bir sebep oluşturmuştu. Annesi ise dul bir hanım olan kızının geleceği için bir adam ile evleniyor ve taşınmak zorunda olduklarında bahsetmeye başlıyor. Kitapları çok seven bir çocuk olduğu için onun ilk olarak zekâsından etkilenmesi onu düşünmesini sağlıyordu. On üç yaşında iken yirmi beş yaşındaki gence olan aşkının büyüklüğü ile yanarken tenine, kalbine hatta başka birinin ona bakmasına fırsat bile vermeyen bir aşk öyküsünü kaleme almıştır. Hepsi tek taraflı olan bu sayfaların ilerleyen cümlelerin de ise on üç yaşında ama on sekiz yaşına gelince taşındığı yere geri dönerek, iş bularak özlemini gidermeye çalıştığını anlatıyor. Her karşılaştığında R.’nin kıza bakışları daha farklı boyutlara ulaşırken gelip yanına konuşması ile âdete kalp krizi geçirebileceği anları anlatıyor. O gün beraber yedikleri yemek evde bitmesi zaten kızın hayalini kurduğu bir durumdu. Çıktığı merdivenleri nasıl beklediğini hayal eden o kız çocuğunu hatırladı bir anda. R.’nin onu tanımadığı için daha sakin davranmalıydı. Bakire olduğunu söylememişti. Onun içindi hazır olduğunu kitabı okumaya başladığınız andan itibaren size kenetlenecektir. Beraber üç gece daha geçirdiler. Bir anda mektup çarpıcı gerçekler arasında süzülmeye başlıyor ve ölen çocuğunun o üç geceden birinde olduğundan bahsediyor. Doğum da çok kötü bir hastanede doğum yapmıştı. R.’ye bunu bahsetmemesinin temel sebebi ise onun çocuğu olduğuna inanmaması onu çok üzeceğini düşündüğü için asla söylemedi. Şimdi ise öldüğü için acısını boşaltmaya çalışıyordu. Çocuğuna iyi bir hayat sunmuştu. Bunu nasıl yaptın sorusuna da “KENDİMİ SATTIM.” Cümlesini ekleyerek devam ediyor. Ama sadece onu seven erkekler ile birlikte olduğundan bahsediyor. Buradaki “satmak” eylemi fahişelik manasında olan bir olay değildir. Hatta birlikte olduğu erkekler evlenme teklifi ediyorlardı. Ama o bu teklifleri kibarca reddediyordu.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabı içerisinde R. ile birçok karşılaşması vardı ve bu karşılaşmaların hiçbirinde bakir topraklarına girdiği o genç kızı hatırlamıyordu. Ama her karşılaşma sonrası onu çok sevdiği için onun teklifini kabul ederek birlikte oluyorlardı. R.’nin mektup karşında aldığı ifade ile şaşıran ve hala hatırlamayan bir adamdan ibaretti.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabı sizi bambaşka bir aşk dünyasına kapısını açarak sizi içerisinde ki yangına çekmeyi başarıyor. Dil sadeliği ile imgelerin kelimeler ile bütünlüğü sizi eşsiz sularda yüzmeye davet ediyor.
Yazar: Eda Yılmaz