Trampetler, davul ve borazan, işte size en klasiğinden bir bando takımı birlikteliği. Özellikle 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim bayramlarının olmazsa olmazı olan bu ekip ile eminim ki, hemen hemen hepimiz çocukluğumuzda karşılaşmışızdır. Hatta, çocukken okulunun bando takımında enstrüman çalmış olanlarımız bile vardır. Artık büyükşehirlerdeki okullarımızda bando için bir ekip kurma çabası yok, oysa özel kostümlerle, izleyicilerin karşısında veya mahalle arasındaki yürüyüşlerde bandoda bulunmak eskiden çok saygın bir faaliyetti ve okulun bandosuna girebilmeyi herkes başaramazdı. Gençlerimiz nasıl artık bir fasıl ekibi
yaptığı fasıl grubu seslendirdiği şarkıları ve müziğini bilemiyorlarsa bando müziğini de öyle bilmiyorlar. Günümüz gençliğinin bando müziğini bilmemesi ve o heyecanı yaşayamaması gençlerimizin suçu değil, onları içinde yaşattığımız günümüzün başka ve dış kaynaklı heyecanlar arayışları, öz kimliğimizden ve öz değerlerimizden uzaklaşmamız ve bunu gördüğümüz halde bunu düzeltmeye yönelik hiçbir çabada bulunmamamız. Babasının okulda bandoda çekilmiş fotoğrafını gören çocuk önce babasının ne yaptığını anlamaya çalışıyor, bandoyu kendisinin de içinde bulunduğu okul orkestrası ile karıştırıyor, hele, sokaklarda yürüyerek neden bando müziği yapmayı böylesine heyecanla anlattığını hiç anlayamıyor. Baba ise çaresiz, çocuğunu bando müziğinin çalındığı orkestralara götürüyor ve hiç değilse müziği duymasına çabalıyor ancak nafile. Kulağındaki heavy metal notalarıyla orkestrayı dinleyen çocuk için bu müzik, marşlar kulağa çok anlamsız geliyor. Onu nasıl suçlayabilirsiniz, bir zamanlar televizyonu açtığında istiklal marşını duyan, kapanırken yine istiklal marşıyla düğmesine basan siz onu nasıl anlayabilirsiniz. Her şeyde olduğu gibi bando müziği de bir kültür ve bir bilgi donanımıdır. Bu müziği de kaybettiğimiz diğer kültür değerlerimiz arasına koyabilirsiniz.