acıklıdır...
böyle durumlarda mutlaka kulağı delik birine önceden sinyal gelir, eğer konu kişi sevilen biriyse o kulağı delik kişinin önce eli ayağına dolaşır, sonra da dayanamayıp yakın gördüğü bir iş arkadaşına söyler, o da başkalarına. işte sürecin başladığı nokta burasıdır.
o kadar şey paylaştıkları kişiye karşı bu durumu bilip de söyleyememenin verdiği suçluluk duygusuyla, her koyunun kendi bacağından asıldığı gerçeği arasında gidip gelmeler, kurbana karşı -zorlama da olsa- her zamankinden daha samimi tavırlar sergilemeler, gözgöze gelince bir anlık gülümseyip göz temasını kaçırmalar, çay-kahve veya yemek ısmarlamalar o günün olmazsa olmazlarıdır. kurban zeki ise, tüm bu şüpheli hareketlerden ve yapay atmosferden kıllanıp kendisinden gizlenen şeyler olduğunu anlar. emin olduktan sonra gelen süreç genellikle "son çırpınış" olur. kurban, acaba fikir değişir mi, acaba kurtuluş var mı umuduyla makina gibi çalışıp bunu yöneticilere de göstermek için tuhaf bahanelerle odaya girer, abuk sabuk sorular falan sorarak gülümser. rahat geçirmesi gereken son birkaç günü de böyle heba eder ta ki kurtuluş olmadığını anlayıp kendini salana kadar.
esnaflık ve kendi işini yapmak da zordur ama hiçbiri (kurumsal veya değil) bir işyerinde çalışmanın yanına yaklaşamaz. zaten cibiliyetsiz olan insanoğlu, bir de işin içine para ve paradan kaynaklı saygı görme isteği girince bin beter olur.