Thrystan, Aether, barguti adlı okuyucularına (ya da bilgisayar kullanıcıları ya da yazılımcıları) bir tür yanıttır.
Öncelikle kendimi kısaca tanıtayım. Ben Grafikerim... Şu an kendi kendimi (piyasa ortamlarından dolayı) emekli etmiş (ücretsiz izinli gibi) bir Bilgisayar Kullanıcısı, bir Grafiker, Bir Tasarımcı vs vs.yim. Çoook uzun zamandır bilgisayarla iç içe olduğumu belirtmek isterim. Yazılımdan çok fazla anlamam. Teknik anlamda, ehhhhhh... İş başa düşerse kasayı açarım (ki tercih ettiğim bir durum değil) ve birşeyleri yapmaya çalışırım...
Bilgisayarın gelişmesine an be an tanık olan sayılı kişilerden birisi olduğumu söylebilirim. Şu an 43 yaşındayım. Ben Grafikerlik mesleğine ilk atıldığımda piyasada ne Mac ne de PC vardı. O zamanlar Amiga 500-1200-3000 serileri vardı ve genelde oyun için kullanıyorlardı. Tabii ki günümüzdeki oyunlara bakarsak çok basit oyunlar idi. Bildiğim kadarı ile Worm adlı oyun bir Klasik Amiga oyunudur ve o zamanlar şimdiki gibi 3D'li felan değildi. Neyse, konumuzu dağıtmadan anlatımıma devam etmek istiyorum... Amiga'yı herkes (ya da pekçok kişi) oyun bilgisayarı olarak kabul görürken ben o bilgisayarla aylarca çizgi film üretiminde çalıştım. Haa kaliteli miydi çizimler ya da çok mu güzeldi, hayır. Elbette günümüzün animasyonları ile ya da bir ekibin oluşturduğu bir çizgi filmle kıyaslanmaz elbette ama söylemek istediğim herkes oyun bilgisayarı gibi gördüğü bir bilgisayar ile ben ekmek parası kazanıyordum... O zaman ne Mac ne de PC'den bir eser vardı. Üstelik Amiga dediğimiz bilgisayarda günümüz Mac ve PC'sinin Windows platformu vardı... Pardon PC vardı sanıyorum ama Windows işletim sistemi diye birşey yoktu... Bildiğim en iyi çizim programı yanlış hatırlamıyorsam PW diye birşey idi... Mono ekran ya siyah beyaz ya da siyah zeminde yeşil ekran. Böyle PC'ler vardı. Basit muhasebe yazılımları dos tabanlı çalışıyordu PC'ler... Mac'ler yoktu piyasada...
Sonra zaman geçti. Mac'ler çıkmaya başladı. Geliştiler geliştiler. Ben Bu arada Amiga ile çalışmayı bırakmıştım. Sonra birlikte Amiga'larda çalıştığım arkadaşım (patronum demek daha doğru olur) bir gazeteye girmiş (Son Havadis), beni de yanına çağırdı. İlk Mac ile orada tanıştım. Ama hiç birşey bilmiyorum Mac hakkında. Uzay gemisinin içerisinde gibi bakıyordum ekrana ve klavyeye... Benim çizimim eskiden beri iyidir. Bugünkü grafik bilgim ve yeteneğimin (diyelim) temeli bu el çizimime dayanıyor. Bu gazeteye giren arkadaşımdan kendisine bir tane yardımcı bulmasını istemiş olmalılar ki o da beni çağırdı. Bana, şurdan şunu yapacaksın burdan bunu diye birkaç birşey gösterdi. Başladım çalışmaya... Takıldıkça sordum tabii... O zamanlar günümüzdeki gibi ne bilen var (bilen varsa bile ne söylüyor ne de gösteriyorlar) ne de kurs anlamında birşey var. Deneye yanıla, hata yapa yapa öğreniyorsunuz birçok şeyi. Bu hem iyi hem de oldukça pahallıya patlayan bir öğrenme metodu inanın. Neyse, kısa zamanda ben Macintosh'a adapte oldum. Buradaki görevim, gazetedeki günlük döviz kurlarının inişini ya da çıkışını grafiksel olarak hazırlamak ve gazeteye yetiştirmek idi. Bir de günlük karikatürleri scan edip renkliyordum, o zamanki Photoshop 4.0 (idi herhalde). Şimdi CS4 kullanıyorum (nereden nereye)... :) Ama gözünüzün önüne getirdiğiniz ya da gazetelerde gördüğünüz ufak bir grafiğin çalışması baskıya zor yetişiyordu. Grafik için ise FreeHand kullanıyordum (Aldus FreeHand 3.1)... :) Grafiker olduğumu söylemiştim. Mac, Freehand ve Photoshop ile ilk defa ve burada karşılaşmış ve çalışmaya başlamıştım. Tabii hatalar yapa yapa... Hata yaptığınızda onun yapılmaması gerektiğini ya da o şekilde yapılmaması gerektiğini öğreniyorsunuz. Bazı şeyleri soruyorsunuz işin içinde çıkamayınca ama herşeyi de sormak olmayabiliyor. Neyse... Ben bu şekilde Amiga'dan Machintosh'a transferimi gerçekleştirdim... O aralar PC hâlâ dos üzerinden çalışmakta... Windows'tan eser yoktu hâlâ. Ama ben artık Amiga'yı da unuttuğumdan (çalışmadığımdan) Mac'e adapte oldum. Bana gösterilenler gibi yapıyor, çalışıyordum... Keyif almaya başladım. Birşeyler yapıyor, para kazanıyordum. Sonra PC'ler Windows ortamına geçtiler. Önce Win 3.1 Sonra sırasıyla Win 95, Win 98, XP, Vista ve şimdi de Windows 7... Bakalım daha neler çıkacak... Tam bir Dinazor denilebilir mi bana bilemiyorum ama böyle işte. Ben XP kullanmaya devam ediyorum. Çünkü XP oturmuş bir işletim sistemi. Her ne kadar Microsoft desteğini çekmiş gözükse de ben randımanlı bir biçimde kullanıyorum. Bu arada Mac'lerde gelişti tabii. Önce Mac OS 8.0, 8.5, 9.0, 9.5, 9.8, Mac OS X... Mac OS X'in de üst sürümleri çıkmıştır ama ben Mac OS X çıktı PC platformuna geçmiştim çoktan. Mac OS X'e kadar hem PC hem Mac'i kullandım. Mac OS X ne zaman çıktı ben PC'ye döndüm Mac ile çalışmayı bıraktım. Haa yer yer Mac ortamı ile karşılaştığımda iş başa düşerse Mac'te yine çalışırım elbet ama tercihim PC'den yanadır inanın. Her ne kadar PC Mac'e göre çabuk çökse de PC'yi tercih ederim. Üstelik ben bir Grafikerim ve işim Mac gibi bir Bilgisayarda olması gerekir yönünde fakat ben böyle düşünmüyorum. Üstelik bu kadar zamandır Bilgisayar kullanıcısı olarak bunu söylüyorum.
Arkadaşlar, bir kere şunu bilmenizde yara var diye düşünüyorum. En iyi bildiğiniz yol en kısa olan yoldur. O yol uzun bile olsa sizin bildiğiniz bir yol olduğu için kısadır. En iyi hangi konuda pratikseniz o konudaki techizat alet ve edevatları kullanırsınız, kullanmak istersiniz.
Mac ve PC'ler... Bir de Linux'lar var ve başka pek de fazla kullanılmayan (ya da bilinmeyen diyelim) daha farklı sistemler... Yaygın olanlar Mac ve PC'ler. Eğer işiniz grafik ve tasarım üzerine ise Mac bu konuda daha avantajlı gibi görünüyor. Öyledir de. Fakat ben her iki sistemi de kullanarak söyleyebilirim ki çokta fazla bir avantajı sözkonusu değildir. Mac'ler çabuk çökmüyorlar çünkü Mac'ler herşeyi otomatik yapıyor. Kullanıcı hatalarını minimuma indirgenmiş bir işletim sistemidir. En büyük avantajı budur fakat herşeyi otomatik, sistemin kendisi yaptığından oldukça zaman kaybettiren bir sistemdir. Her ne kadar bitleri PC'ye göre yüksek te olsa kendi branşımla ilgili programlarla çalışırken buna tanık oldum. Şu an ki kullandığım sistemden önce bir sistemim daha vardı benim. PC almıştım kendime. O parayla inanın 2 tane Mac Pro alırdım, üstüne de para kalırdı. PC'ye harcadığım parayı gözönünde bulundurursak eğer. Bu aldığım PC'nin özelliklerine geçmeden önce birşeyi daha belirtmek istiyorum. Bu anlattığım zamanlarda yani henüz daha Mac kullanırken, PC ile tanışmadan evvel PC Teknik Servis Hizmetleri veren bir arkadaşım vardı. Hâlâ da kendisi bu hizmeti vermektedir. Bu arkadaşım çok duymuş Mac şöyle Mac böyle felân diye. Bir gün bununla karşılaştığımızda elinde bir Mac vardı (nasıl bir Mac çok hatırlamıyorum, geçmiş zaman). Bana sordu Sezai bu nasıl çalışıyor diye. Photoshop yüklü Freehand yüklü felân... Benim de branşım olduğu için hemen geçtim büyük bir keyifle bildiğim şekilde arkadaşıma gösterdim. Arkadaşım aldı fareyi klavyeyi, o da birşeyler yapmaya çalıştı felân. Ama PC'ci tabii kendisi... Biraz kurcaladıktan sonra dedi ki bana: "Sezai" dedi "çok hantal bu sistem. Çok uzun ve dolambaçlı yapıyorsun bu sistemde... İzin vermiyor birçok şeyi yapmana." Ben şaşırdım tabii böyle söylediğinde. Dedim "nasıl hantal ve yavaş?" Tabii Kendisi PC bildiğinden bu farkı görebilmişti kendisine göre. Üstelik arkadaşım yazılımcıdır da. Ben tabii yine aldım fareyi elime klavye felan. Dedim "bak gayet hızlı, neresi yavaş?" Bana, "gel" dedi. PC'nin başına geçtik. İlk defa orada PC ile tanıştığımı hatırlıyorum. Windows 95 olması lâzım. Masaüstü, Mac ile kıyaslanamayacak kadar berbat idi. Beğenmedim tabii. Burun kıvırdım, görünce... Basit, estetik değil felân. Bir de Grafikerim ya. Neyse... Aynı Programların PC versiyonları vardı elinde... CD'den yükledi. Bak dedi bunlar da Mac'te kullandığın programlar. Bir de buradan çalış bakalım... Ben istemeye istemeye oturdum PC'nin başına... Birşeyi yapmak için önce sevmen lâzım sonra da istemek lâzım. Ben ne istiyordum ne de hoşlandım. Neyse... Oturdum... Fare uçuyor... Görsel anlamda berbat bir masaüstü ve ikonlar fakat Bilgisayar dehşet hızlı, inanılmaz seri geldi bana. Mac'te bir köşeden diğer bir köşeye (çapraz) fare ile gidene kadar PC'de 3 kere aynı mesafeyi gidip gelebiliyordum. İnanın buna böyle şahit oldum. O zamanlar görselikle işlevlik arasındaki farkın pek farkında olmadığımdan bu hızlılığa takıldım. Hoşuma gitmişti hızlılığı ama görsel anlamda tatmin olmamıştım, hem de hiç. Estetik diye birşey yoktu PC'de. Hızlı olması güzel olmasına rağmen estetik açıdan hoşuma gitmemişti PC'ler. Bence Mac'çiler hâlâ bu görselde takılıp kalıyorlar gibime geliyor kanısındayım. Devam ediyorum. Mac'lerin hâlâ birçoğu tek butonlu fare ile çalışıyorlardır. Çift butonlu olanlarını da gördüm ama genelde tek butonludur. PC'de çift buton olduğunu yine arkadaşımın ofisinde PC'nin başına oturduğumda gördüm. Fare de öyle estetik bir fare değildi. Şimdiki fareler hariç tabii... :) Farenin çift tuş kombinasyonunu ilk o zaman gördüm. Macintosh'ta alt tuşuna basarak ulaştığın menülere PC'de hiç klavyeye dokunmadan ulaşabiliyordun. Bu da Mac'e göre bir + (artı) idi benim için. Sonra, hangi programın içerisinde olursanız olun Açma (Open), Kaydetme (Save), ya da Farklı Kaydetme (Save As) penceresinden dilediğiniz dosya ya da klasörleri bir yerden başka biryere kopyalayıp, taşıyabiliyor ya da silebiliyordunuz (masaüstüne gelmeden). Hâlâ Macintos'ta bir klasör ya da dosya silmek ya da taşımak için çalıştığınız programı gizleyip ya da küçültüp masaüstüne gelip, oradan da ait olduğu yere gelip oradan silebiliyorsunuz. Bazı programlarda bu dosya erişimine izin vermekle birlikte her programda yapabiliyor musunuz Mac'te bilemiyorum. Bildiğim her programda bu dosya ya da klasörlere erişime izin vermemesi. Bu hem iyi hem de kötü. Eğer çok iyi profesyonel bir kullanıcı değil ise yanlış silme ve kopyalama ya da taşımalara izin vermemesi iyi olabilir fakat ne yaptığını bilen bir kullanıcı için bir avantaj değildir. Bu bir dezavantaja dönüşüyor bu güvenlik (ya da yazılım eksikliği mi diyelim) türü. İsterlerse yapabilirler sanıyorum ama neden yapılmamıştır bilemiyorum tabii. Belki son MacOS X sürümlerinde artık bunu da gözönünde bulundurmuş olabilirler, bilemiyorum. Çünkü artık bir Mac kullanıcısı değilim. İş başa düşerse elbette kullanabilir, bildiğim programlarla çalışabilirim fakat karnıma kramplar giriyor Mac'te çalışmaya başladığımda... Buna çok şahit oldum.
PC ile bu tanışıklığım beni hemen Mac'ten elbette vazgeçirmedi ama kullandığım Mac hakkında kafamda soru işaretleri oluşmaya da başlamadı değil tabii... Adamdan saymadığımız bir PC oldukça seri ve inanılmaz bir performans sergilemesine tanık olmuştum. Macintosh'ta dolaylı yoldan (ya da benim bildiğim yoldan) yaptığım şeylerin daha seri daha hızlı bir şekilde ulaşılabildiğine tanık oldum. Ama hâlâ estetik kaygılarım vardı PC'ler hakkında... Sonra Win 98 çıktı. XP'nin çıkmasına yakın ortamım oldu ve ben ilk PC'imi aldım. Bu aldığım PC'ye verdiğim para ile iki tane Mac Pro alabiliyordum inanın. Ama neden PC aldım. Ben Mac kullanmaya devam ettiğim müddetçe PC de kullanmaya başladım... Her ne kadar estetik açısından gözüme güzel gelmese de işlevi oldukça hoşuma gitmişti. Aradığım programları oldukça kolay bulup erişebiliyordum. İnternet yeni yeni oturmaya başlamıştı. Mac'lerde internette dolaşmak, sörf yapmak PC'lere göre hiç te keyifli değil. Hâlâ da öyledir. Çünkü İnternet'in alt yapısı DOS'a göre yapılmıştır. Mac ise DOS değil Mac OS yazılımı diye daha farklı bir yazılım olduğundan bir türlü bu net ortamını Mac'lere oturtamamışlardır. Özellikle font sorununu çözmüş değillerdir diye biliyorum. Sanırım bu da klavye dizilimindeki farklılıklardan ileri geliyor. Herneyse, aldığım PC'nin özelliklerine bir göz atacak olursak, aklımda kaldığı kadarı ile P4 Intel işlemci, Asus Anakart RD RAM türü performansı oldukça yüksek olan RAM'lerden 4x256 1 GB'lik RAM'lerden almıştım. Bu Ram'lerin ve buna uygun Anakart 6 ay sonra durduruldu üretimi. Aşırı Profesyonel bir sistem olduğundan çok tutulmadı bu ürün. Ama ben almış oldum. En büyük RAM bellek 256 MB idi ve ben bunlardan 4 tane almıştım. Ve PC ortamında ilk 800 MHz olan RAM'lerdir. 2-3 tane HDD'im vardı, 7.200 RPM. Sonradan 250 GB'lık bir tane External Maxtor 7.200 RPM USB HDD aldım. Onu hâlâ kullanıyorum. Bu sözünü ettiğim makine tarih oldu tabii. Yeğenime bıraktım o bilgisayarı ve hâlâ kullanır. Fakat Anakartı yandığı için bilgisayarcıda parçalarını değiştirmişler. Sonradan farkettim. Eski performansı yok o PC'nin maalesef. Çünkü aynı parçaları bulmak mümkün olmadı pek. Bu işlemi yapan bilgisayarcı da kapatıp gitmişti işyerini. Neyse, Ben bunu ilk topladığımda (bilen bir arkadaşımın vasıtasıyla yapıyorum bunu tabii) 64 MB ekran kartları vardı. En büyük ekran kartı buydu. NVIDIA GeForce 64 MB ekran kartı. Ekran kartının da extra bir özelliği daha vardı, 3D gözlüğü vardı ekran kartının. Muhteşem birşey idi. Bir daha o gözlüklerden görmedim. Sanırım şimdi yeni yeni bu gözlüklerden extra yapıyorlar. Nette dolaşırken bazen denk geliyorum. Ama böyle gözlükle birlikte verilen bir ekran kartı görmedim bir daha. Sonra ekran kartımı yükselttim. 128 MB yaptım. hatırlıyorum, 200 $ para vermiştim ekran kartına... Oldukça pahallı bir ürün idi. Hâlâ da 200 $ az bir para değil, öyle değil mi?
Şimdi yazımı finale taşımadan önce bu topladığım sistem ile o zamanların en iyi Mac diyebileceğimiz bir Mac sistemi ile kıyaslamasını nasıl yaptığımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki sıkılmışsınızdır ama önemli. O yüzden bunu anlatmak istiyorum. Outdor işi yapan bir firmaya girmiştim. Bina giydirme, araç giydirme, totem tabelalar, büyük tabelalar yapan bir yer idi işyeri. Ben çoook Erikli araçlarının giydirmesini yaptım burada. Ama bilgisayardaki araç üzerine giydirme, plooterde baskıya hazır hale getirme işim. Bizzat Plooterda basma değil. Baskıyı yapan ayrıca arkadaşlar vardı. Ama baskıda işin basılması için öncelikle baskı olacak işin hazırlanması gerekir. Ben de o işi yapıyordum. Sonra seçimlerde çok partinin araçlarını otobüslerini giydirmişimdir.
Ben genelde masaüstü yayıncılık diye tabir ettiğimiz branşta çalışmıştım. Yani Outdor işlerine göre oldukça ufak ebatlı işler. En büyük ebat 70x100 cm (ya da 100x70 cm) olan poster afiş işleri idi. Outdor denince bu ebatlar oldukça büyüyor. Fakat çözünürlükler de ona göre (baskıya) daha ufak oluyor tabii. İşyerinde o zamanın en büyük, en iyi performanslı Mac'lerinden 3 tane vardı. Özelliklerini çok hatırlamıyorum ama oldukça iyi diyebilirim, o zamana göre. İşyerinde bu Mac'lerde iş hazırlıyorum. Evime geldiğimde ise topladığım PC'de birşeyler yapıyorum felân. Sizlere şimdi işyerinde yaptığım bir iş ile evde yaptığım aynı işe benzer bir işin durumundan söz edeceğim.
Seçim zamanı idi. Araçlar sıraya giriyordu giydirmek için. her aracın bizde ölçümlü çizimi olmadığından, elimizde örneği olmayan araç geldiğinde, önce bu aracı dijital resmini (o zamanlar dijital fotoğraf makineleri de yeni yeni çıkmaya başlamıştı) çekiyorduk. Sonra o aracın (otobüs) ölçülerini birebir alıyorduk. Mesela yandan bir resim, önden bir poz bir de arkadan bir poz. Gerekirse bir de diğer yanından bir poz olmak üzere 4 pozla otobüsü (aracı) görüntlüyorduk. Ölçüleri de bir yere not edip geliyorduk bilgisayarın başına (Mac). Resimleri bilgisayar ortamına atıp, aldığımız ölçüleri (otobüs) göz önünde bulundurarak boş bir döküman açıyorduk (Photoshop). Çektiğimiz ve bilgisayar ortamına aktardığımız otobüsün yandan olan resmini de bu açtığımız dökümana alıyorduk ve otobüsün boş dükümana attığımız resmi ufacık geliyordu. Bunu seçerek bir köşesinden tutarak (orantılı bir biçimde) büyütme işlemini yapıyorduk. Biz büyütme işlemini bu şekilde yapıyorduk ama bilgisayar bu işlemi yapamaya geçiyordu sonra. Yalan olmasın 20 dakika mı yarım saat mi bilemiyorum ama en az 20 dakika düşündüğünü, ekrandaki kum saatinin döndüğünü biliyorum. Biz komutu verdik ama otobüsün birebir ölçüsünü görmek için bilgisayarın bu işlemini bitirmesi en az 20 dakika ile yarım saat arasında değişiyor. Hele ki bir de çözünürlük biraz yüksek ise yandın. 40 dakika, 1 saati de bulabilir. Bu çalışma ve bekleme konusunda sıkıntı yaratıyordu tabii. Müşteriler sırada bekliyor ama bilgisayar yaparsa ben de aracın üstünü giydireceğim ve iş basılacak. Daha sonraları işi hızlandırmanın yollarını bana söylediler ama hiçbirisi aracın kendisini birebir büyütmek gibi olmuyordu. Bu konuda diğer çalışanlarla oldukça tartışmıştık. Neyse... Ben en iyi Mac'in 20 dakika ile yarım saat arasında yaptığı bu işlemi kendi evimdeki PC'de ne kadar zamanda yapabilirim diye bir merak etmeye başladım. Ve akşam oldu, eve geldim. geçtim Bilgisayarımın (PC) başına. Başladım yapmaya. Sonucu gerçekten merak ediyordum çünkü. Otobüsün ebatlarını söylüyorum ve dökümanın çözünürlüğünü. Bunlar bu işi bilenler için gerçekten önemli ayrıntılardır. 22x2.5 metre (72 dpi) otobüsün büyüklüğüne alacağımız ebat (Mac'teki ebat buydu). Ben burada 25 metreye 4 metre bir döküman açtım, çözünürlük 72 dpi. İçerisine de herhangi bir resim attım dökümanın. Bit kadar geldi. Küçücük. Sonra bu resmi tuttum ve döküman kadar büyüttüm. Burada amacım ufacık bir dökümanı dökümanın büyüklüğüne getirdiğimde (büyütme işlemini) ne kadar zamanda yapacağıdır. Seçtim ufacık dökümanı ve büyüttüm. Fareyi bıraktım. Saatimi de hazırladım, zaman tutacağım. O da ne? Ekranım bembeyaz oldu. PC'im dondu. Ekran dondu yani. Ne olduğunu göremiyorum. 128 MB GeForce NVIDIA (200 $) ekran kartım var. Ve ekran bembeyaz. Dedim bilgisayarım kilitlendi. Ama HDD'nin ışığı yanıp sönüyor. PC işlem yapıyor ama ekran kilitlendi. Bu arada saatime bakmaya devam ediyorum ama canım da sıkıldı. Reset düğmesine basacağım. Elimi reset düğmesine götürdüm. Bir taraftan da saatime bakıyorum ama diğer taraftan da "bu işi PC yapamayacak anlaşıldı" diye de düşünmeden edemiyorum... Canım oldukça sıkılmıştı. :( Parmağım reset düğmesinde ama basamıyorum. Yani kabul etmek istemiyorum bir taraftan da... Saatime de istemeye istemeye bakıyorum tabii. Reset düğmesine basacağım ama bir taraftan da böyle, PC'lerin ekran donmalarına başka yerlerde tanık olmuştum. Ekran da birşey göremeseniz bile kendi içerisinde işlem yapmaya devam ediyor diye düşünüyorum. Bir kaç kez tanık olmuştum çünkü. Fakat kendi bilgisayarımda böyle bir donmaya ilk defa şahit oluyordum çünkü. Neyse, saniyeler ilerlemeye devam ediyordu. HDD'nin ışığı da yanıp sönmeyi kesti. Hiçbir hareket yoktu artık. Dedim "tamam kilitlendi bu." Bu arada daha bir dakika dolmamıştı. Ben bir kaç dakika bekleyip öyle resetlemeyi düşünmeye başladım. Kendi içerisinde yapıyorsa diye. Biraz daha bekleyeceğim, hâlâ bir hareket olmaz ise artık resetleyeceğim ve Mac'in büyüklüğünü anlamış olacağım diye bu düşüncelerle saatime bakarken birden ekranıma resim büyük halde geldi... İnanamadım önce... Saatime baktım 52 saniye. 1 dakika bile sürmemişti arkadaşlar. O zamanki en iyi performanslı bir Mac'in 20 dakikada yaptığı bir işlemi benim evimdeki PC'im 52 saniyede bitirmişti işi. Hee, işlemi yaparken göremedim, çünkü ekran kartımın (o zamanki teknoloji ile) kapasitesi yeterli değildi demek ki yaptığı işlemi gösteremedi. Fakat sonuç önemli benim için. Netice arkadaşlar.
Şimdi, Kendi branşımla ilgili üstelik Mac platformu ile ilgili bir örnekten söz ettim size. Kendi yaşadığım, bizzat test ettiğim bir olaydır bu. Şimdi kalkıp ta Mac şöyledir, PC böyledir diye yazılanlara mı inanayım yoksa kendi yaşadığım, tanık olduğum bu olaylara mı inanayım? Ne dersiniz?
PC'de kendi içerisinde çok çeşitlerle kafa karıştırabiliyor. Çünkü çok seçenek var. PC üzerine hergün yüzlerce binlerce parça üretiyorlar, program yazıyorlar, oyunlar yapıyorlar. Teknolojiye yetişmek mümkün görünmüyor. Ucuz PC var Pahallı PC'de var. Ama ucuz Mac yoktur. Neden çünkü markası var, adı var. Hâlâ eskiden beri Mac kullanan arkadaşlarım PC'nin Mac'e yetiştiğini kabullenmek istemiyorlar. XP sistemini gördüklerinde, Vista sistemini gördüklerinde ise şunu söylüyorlar. Mac'in görünüşünü taklit ediyor PC. Peki Mac neyin görünüşünü taklit ediyor size söyleyeyim. Amiga'nın masaüstünü taklit ediyor. Yani Amiga'nın masaüstü platformuna şimdiki masaüstünü adapte etmiştir, yani uydurmuştur. Bunu pekçoğunuz bilmez tabii. Ben biliyorum. Şimdi kalkıp da Mac'çiler PC için Mac'i taklit ediyor felân demesinler. Mac eskiden Mac idi. SCSI HDD'ler zamanında Machintosh'lar Machintosh idi. ne zaman IDEE HDD'lere geçtiler, PC RAM'lerini kullanmaya başladılar hatta bağlantıları bile PC'ye çevirdiler o zaman Machintosh Machintosh'luktan çıktı arakdaşlar. Yine Mac ama öyle Mac işte. Çünkü bundan birkaç yıl önce Microsoft bastı parayı Macintosh'un (Apple) %60'ını satın alarak kendi bünyesine kattı. İsterse bir anda ortadan kaldırabilir fakat büyük bir kullanıcı potansiyeli var neden kendi bindiği dalı kessin ki Microsoft. Amiga'yı bitirdiler ama iyi mi yaptılar, hayır. Amiga'yı bitirdiklerinde farkettiler iyi yapmadıklarını ama olan oldu bir kere... Aynı hatayı Mac'te neden yapsınlar... Yapılmış büyük bir hatanın örneği varken üstelik. Böyle fanatik Mac kullanıcıları varken Microsoft daha çok para kazanır bu Mac'çiler sayesinde. Mac ile PC'nin birçok özelliği ortaktır. Paylaştığı dökümanlar da buna dahildir. Neden olduğunu sanıyorsunuz? Hepsi de aynı yerden çıkmadır da ondan.
Mac belli platformlarda iyi olmakla birlikte PC ile kıyaslandığında (aynı özellikte Mac ve PC'den söz ediyorum) PC Mac'i birkaç kere katlar arkadaşlar. Sadece verdiğim bir örnek idi. PC sadece iş bilgisayarı değil, film izleyebiliyorum, en baba oyunlarımı (kendi şimdiki PC'mde) oynayabiliyorum. Mac'te kaç tane oyun vardır? Diyeceksiniz ki oyun oynamak için değildir Mac'ler. Mac'te de oyun yapıyorlar ama PC gibi değil. Boynuz kulağı geçer örneğindeki gibi. PC çoktan Mac'e yetişti de geçti bile ama bazı fanatik Mac kullanıcıları bunu kabullenmek istemiyorlar. Gerçek budur arkadaşlar.
Ben Yazılımcı değilim. Teknik servis hiç değilim. Ben paket kullanıcısıyım. Grafikerim. Yaptığım branş ile ilgili eğitim de veriyorum talep oldukça.
Hiçkimse bana kalkıp da Mac daha iyidir, PC daha iyidir masalını anlatmasın. Hangisinin daha iyi olduğunu anlayabilmek için her iki sistemi de kullanmak gerekiyor. Ondan sonra hangisinin iyi olduğuna öyle karar vermek gerekiyor. Estetik açıdan Mac'ler hâlâ iyidir, kabul ediyorum. Estetik, görsellik açısından PC'ler ne kadar yetişebilir tartışılır ama performans ve hız bakımından Mac'ler PC'ye zor yetişir.
Mac ve PC arasındaki bu hangisid aha iyidir'e yaşadığım, tank olduğum örnekler bunlarla bitmiyor ama yeri geldikçe diğer örnekleri anlatmayı daha uygun görüyorum. Siz okuyanları daha fazla baymayayım... :)
Anlatacaklarım bu kadar arkadaşlar. Sorusu olan ya da diyecek birşeyleri olanlar yazabilirler. Ben buralardayım.
HicKimse