Merhaba Elvis;
Hikayeni okudum. Beni çok eski günlere götürdün. Yıllar önce yazmak benim için bugünden çok daha fazla şey ifade ediyordu. Yazmadan duramazdım. Hatta aynı hastalığı kuzenime de bulaştırmıştım. Tabii o bu işi biraz abarttı ve benden daha fazla ciddiye aldı. Ben ise hayatın peşine takılıp içimdeki o arzuyu öldürdüm. Şimdi sabah akşam iş iş iş varsa yoksa çalışmak. Senin yazdıklarını okuyunca yeniden heyecanlandım, hey gidi günler dedim. Üniversitedeyken o kadar iyi şeyler çıkartırdım ki, yazılarımı okuyan arkadaşlarım, bana "Cezmi Ersöz" derlerdi. (Cezmi Ersöz'ü tanımayan yoktur herhalde, kim olduğunu yazmaya gerek yok sanırım.)
Neyse bu kadar nostalji yeter, hikayene gelelim.
İkinci bölümünü hiç elimden bırakmadan bir defada okudum (Yazıcı çıktısını aldım.) İlk bölümdeki o çok bariz hataları bir defada nasıl bu kadar aza indirgedin, çok şaşırdım. Çok doğru bir yoldasın ve yolun başında olduğun için heyecanlısın. Bu, satırlarına yansıyor. Eminim kalemi eline aldığında kalem, beyninden akan düşüncelerin hızına yetişemiyordur. Ben bunun için, küçük kasetli bir recorder almıştım.
Seni tebrik ederim arkadaşım. Bir çok eksiğine rağmen ki, bu eksikler teknik sorunlar genellikle noktalama ve Türkçe yazım problemleriyle ilgili , sürükleyicilik denen kurgu akışkanlığını oldukça iyi sağlamışsın. İnsan ister istemez merak ediyor sonra ne olacak diye. Ama bir konuda hala hemfikir değiliz. Yazının başlangıcında hikaye tarzına çok yakın giderken devamında yine senarist gibi davranmışsın. Kişileri ikiye ayırıp "cephe" diye isimlendirmen. Diyaloglarda baş harf kullanman bunun en açık göstergesi. Her ne kadar oturmamış bir tarz söz konusu olsa da bu hamlığı üzerinden attıktan sonra doğru yolu bulacaksın.
Ayrıca dikkat ettiniz mi mi bilmem, ilk bölümün sonunda yerine oturur gibi görünen aşk ilişkilerinin neredeyse tamamı ikinci bölümde bozuluyor. Bunun yanında kişiler çok fazla karakterli değiller. Bir durumdan başka bir duruma hemen geçiveriyorlar. Ben, Nihat Bey'in Sanem'den neden birden bire vazgeçtiğini kavrayamadım, örneğin. Sanem'in kızının yerini bildirmesi birden bire Nihat Bey'i çapkınlıktan alıp babacanlığa terfi ettirdi. Oysa ki, Elvis Sanem'e ilgi duyuyor diye Elvis'e diş bilemeye başlamıştı. Sonra Sanem'e "sen de benim artık kızım sayılırsın" demesi biraz fazla abartılı ve gerçekdışı göründü bana.
Seda'nın da birden bire ruh değiştirmesi rahatsız ediciydi. Bulunduğu şöhret ortamının dışında bir sevgi aradığını ilk bölümden öğrendiğimiz Seda, ikinci bölümde çevresindeki en azılı çapkına takılan bir aptal görünümüne bürünmüş.
Konuları ve kişilk çözümlemelerini çok da başarılı bulmadığım bu hikaye-senaryo da beni en fazla etkileyen kurgunun sağlamlığı ve konunun akıcılığıydı.
Ve emin ol bu ikisini becerebilen bir yazar konu sıkıntısını aşınca her şeyi büyük bir ustalıkla yazabilir. Konu bulupta bunu gerçek bir kurgu ve akışa oturtamayan ve bu yüzden gerçek bir eser oluşturamayan bir çok kişi tanıdım ben. Sen bunu başarmışsın ve inan başarılması gereken asıl şey budur.
Seni gerçekten tebrik ederim Selimciğim. Başarılarının ve hikayelerinin devamını dilerim. Sevgilerimle...