gerçekten ödlek olduğumuz ya da kibrimiz nedeniyle toplumumuzun tarihindeki bulanık anları kabul etmekte zorlanırız. diğer toplumlarda da vardır bu. çoğu toplum zaman zaman geçmişlerindeki suçlu tutulabilecekleri belli olayları inkar etmiş ya da onları değiştirmek için uğraşmıştır. çin imparatoru shi huangdi, iö 213'te imparatorluk sınırlarındaki tüm kitapların yok edilmesini emretmiştir. bu sayede tarih onun tahta geçişiyle başlayabilecektir. nazi almanyası'nda goebbels, alman kültürüne hiçbir yahudi katkısının olmadığını kanıtlamak için bir asır önce ölen yahudi asıllı heinrich heine'nin şiirlerini almanya'nın kadim şiirleri olarak ilan etmiştir. stalin, itibarına gölge düşüren parti üyelerinin sonsuza kadar yok olması ve siyasi varlıkları hiçbir şekilde hatırlanmasın diye onları parti fotoğraflarından çıkarttırmıştır. işte toplum olarak bizim "bulanık" anlarımızdan en önemlisi ermeni soykırımı'dır. bu konuda bir çok şeyi değiştirip, bir o kadarını da şimdiye kadar inkar ettik. ağza alınmaz olayların, ağza alınmamış olarak kalmasına razı olduk.
alberto manguel, okumalar okuması isimli kitabının bir yerinde: "haksız fiillerin çoğu, sorumlu olanlar sonuçlarla yüz yüze gelmeyeceklerini bildikleri için meydana gelir." der. bir çok şeyin açıklamasıdır bence bu kısa cümle. franco insanları toplu mezarlara gönderirken, kenan evren insanları beslemek yerine asarken, general pinochet şili'de stadyumları işkence alanlarına dönüştürürken bu durumun sonuna kadar farkındaydı. adam da assalar, ip de atlasalar başlarına bir şey gelmeyeceklerini gayet iyi biliyorlardı. bugün, osmanlı hümüketi'nin ermenileri ortadan kaldırması ya da enver 90 bin askeri sarıkamış'ta öldürmesi işte bu rahatlığın sonucu ve bilincidir.
acılar bir daha tekrarlanmasın, ağza alınmaz olaylar bir daha yaşanmasın diye hafızanın görevi denen şey kuvvetli bir hatırlatma olmalıdır. görevlilere, iktidar sahiplerine, franco'ya ya da enver'e yaptıkları eylemlerin bir bedelinin olduğunu sık sık hatırlatmak.