Koyunların Arasında Aslan - Fantastik Hikaye

Penetrator God
09-12-2022, 16:28   |  #1  
Penetrator God avatarı
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
49 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Şub 2022

Auriel'in Yayı'nı Serana ve Ejderdoğan bulur ve hemen ardından Volkihar şatosuna Lord Harkon'u durdurmak için Şafakmuhafızları'nında desteğiyle yola koyulurlar. Fakat işler planlandığı gibi gitmez.

Isran saldırı sırasında öldürülür. Daha sonra Lord Harkon öz kızı ve Ejderdoğan ile girdiği şiddetli çarpışmada Ejderdoğan'ı öldürmeyi başarır. Kızını ağır yaralar. Bu sıralarda Şafakmuhafızları'nında sonu gelmiştir. Böylelikle Kadim Parşömen'leri ve Auriel'in Yayı'nı ele geçirir ve bunlarla güneşi karartarak Tamriel'e sonsuz karanlığı getirmiş olur.

Vampirler artık güneş ışığı etkilerine maruz kalmadıklarından dolayı saklandıkları yerlerden yüzeye çıkarlar. Gün geçtikçe cesaretleri artar. Skyrim'in her bölgesinde saldırılar çoğalır. En sonunda birgün Lord Harkon'un önderliğindeki binbir çeşit yaratıktan oluşan muazzam büyüklükteki bir ölümsüzler ordusu ortaya çıkar.

Bu ordunun yaratılış amacı Skyrim'i istila etmektir. Bunu kolaylıkla başarırlar. İç Savaş ve Ejderhalar yüzünden yıpranmış Skyrim halkı fazla direniş gösterememiştir. Birkaç ayda Thalmor Skyrim'den çekilmiş, İmparatorluk yıkılmış ve Fırtınapelerinler yok edilmiştir.

On binlerce insan yenilmiş, kanları kurutulmuş ve binlercesi vampirlere dönüştürülmüş. Skyrim halkının geriye hayatta kalan çok az bir kısmı da hem hizmetçilik hem de besi hayvanı olarak zindanlara atılarak köleleştirilmiştir.

Felaketten kaçıp hayatta kalmayı başaranlar yer altına kaçmışlardır. Orada gözlerden ırak bir şekilde sessizce yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlar. Bunların üzerinden tam on yıl geçer. Yer altı şehri Heart'ta gerçekleşen dehşet verici bir cinayetin sükuneti bozmasının ardından şehre düzeni getirmek kuruculara düşer.

Cinayet vakaları bununla da sınırlı kalmaz ve kasaba halkı bir sinek gibi tek tek avlanmaya devam eder. Her yeni kurbanda şok edici bir sır ortaya çıkar. Zaman azalmakta, çember git gide daralmaktadır.

Sırlar çözüldükçe bilinmezlikler netlik kazanacak ve maskeler birbir düşecektir. Ayrıca aniden ortaya çıkan bir vampirle olaylar daha da sarpa saracaktır...

Tarih: 7 Kasım 4. Çağ 212

Heart, nüfus: 2157

Benim adım Lake, 4 Nisan 4. Çağ 180 yılında (32 Yaşında) Cyrodiil'in Bruma şehrinde Kuzeyli bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldim. Kendimi bildim bileli etrafımdaki dünyayı değiştirmeye çalıştım. İkna edici, benmerkezci, dışadönük, bağımsız, karizmatik ve hırslı bir kişiliğe sahibimdir.

Ayrıca inatçı, dominant, alıngan, biraz asabi ve yerine göre de acımasızımdır. Bir çoğunuza antipatik gelmiş olabilirim ama altını çizmek isterim, pek çok ırkdaşımın aksine vicdansız, vahşi biri değilimdir. Hayatımda ki zorluklar karşısında her zaman sağlamlık, hedeflerim karşısında da süreklilik sergilemişimdir. Dayanıklıyımdır ve cesurumdur. Ancak sonuçları ne olursa olsun seçim yaparken ahlaki değerlere bağlı kalmaya çalışmışımdır. Ayrıca kişiliğimde güzel kadınlar tek zayıf noktam olabilir.

Annem ev hanımı, Babam ise bir zanaatkardı, toplum tarafından değer gören, güzel görünen, faydalı aletler yapardı. Jerall dağlarındaki ormanlarda ağaçlar o kadar boldur ki şehirdeki her şey neredeyse ahşaptan yapılmıştır. Bu yüzden zenginler bile yeni mobilyalar yaptırtmak ve evlerini güzelleştirmek için babama gelirlerdi.

Rahat ve lükse alışkın biri olarak büyüdüm. Bir çekic ile balyoz arasındaki farkı anlarım. Çocukluğumu şehrin en varlıklı soylu Kontlarından birinin köşkünde uşak olarak geçirdim. Kötü tarafı hizmet ederken ilk görevim, her zaman ağır başlı ve alçak gönüllü olmaktı, İyi tarafı her türlü eğlencenin olması: ziyafetler, yarışmalar, turnuvalar, dedikodular, büyük aşk ve hikayelerin şiirlerini okuyan ozanlar, soylu tabakadan insanların ziyaretleri. Anlayacağınız bir dünya kargaşa ve yorucu olay.

Hiç unutmam, soylu ailelerin çocuklarıyla, genelde beni görmezden gelirlerdi ama hepsi kendini beğenmiş değildi. Aralarından iyi arkadaşlık kurduklarımda oldu. Ağaç dallarını kılıç gibi kullanarak kaba oyunlar oynardık. Oynadığımız bu oyunlar gündelik yaşantımda bana paha biçilemez dersler verdi.

Şimdilerde yolların çağrısına cevap veren bir köyden yada şehirden diğerine, bulabildiğim ne varsa ticaretini yaparak dolaşan bir gezginim. Çocukluğum aksine yetişkinliğe yeni adım attığım bu zamanlardaki hayatım zengin bir varoluşa sahip değildi, ama böbürlenmek gibi olmasın, konu pazarlığa gelince en cimri ihtiyarlardan bile iyi fiyat koparacak kadar ustaydım.

Annem ve babam vefat ettiğinden beri aklımda tek bir şey var, o da ailemin kaybının acısı bu kadar yakınken artık Cyrodiil'de kalamayacağımdı. Evim gitgide adeta bir hapishaneye dönmüştü. Çocukluğumdan beri dünyayı gezip görme hayallerim vardı. Ama özellikle bir yer vardı.

Skyrim'i görmek istiyordum, tüm Kuzeylilerin babası olan Tiber Septim'in, Yüce Talos'un doğduğu yeri görmek istiyordum. Belki de yeni bir hayat bana, ailemi onurlandırmamı ya da onları unutmamı sağlayabilirdi. Ayrılma fikri kafama yatmıştı, ayrıca Bruma Nibenlilerin şehri olarak bilinir ancak Skyrim sınırına yakınlığından dolayı daha çok kuzeyli bir şehri andırır. Bruma her zaman soğuk ve karla kaplıdır. Böyle bir iklimde doğup büyümek Skyrim'de bana avantaj sağlayacaktı, kendi memleketimde gibi hissedecektim ve alışmakta zorluk çekmeyecektim.

Skyrim hakkında hikayeler anlatıp dururlar. İmparatorluk ile Fırtınapelerin arasındaki savaşlar yüzünden paramparça bölünmüş topraklar, fırsatçılar, maceracılar, haydutlar, ve son olarak ejderhaların dönüşü. Tehlikelere göğüs gerecek nitelikte olanlara büyük fırsatlar sunan bu ülkede geçmişimi ardımda bırakıp yepyeni bir hayata başlayabilirim. Özgür olacağım ve seçtiğim yol her ne olursa olsun büyük maceraların beni beklediğini hissediyorum.

Ve ardından hızlı bir kararla sadece gittim ve asla arkama bakmadım ama Skyrim'e olan yolculuğum hayatımda her şeyi sonsuza kadar değiştirecek korkunç bir yola sokacağını asla tahmin edemezdim...

Kurucular Locası'nın bir üyesiydim ve o akşam Heart'ta ki Mutlu Karınca hanında her zamanki gibi ağıma düşürebileceğim potansiyel avlarımı gözetlemek ve içki içmekle meşguldüm. Derken kalabalıkta bir kadın dikkatimi çekmeyi başardı. Onunla hemen tanışmak için masasına yaklaştım.

Adının Serana olduğunu söyledi. Oldukça çekici olmasının dışında sıradan bir insandan farklı görünmüyordu. Onunla kiraladığım oda da yatmayı düşünüyordum ancak ben daha konuya girme fırsatı bulup pazarlığı yapmadan önce oturduğumuz yerde kısa bir süre sonra büyük bir yangın çıktı. Aniden etrafımızı sarmaya başladı. Çevremizdeki insanlar canlarını kurtarmak için kaçışıyor bazıları camdan atlıyor, bazıları kapıdan fırlıyordu.

Kapıya doğru hamle yaptım ama tam o sırada çıkış yolumuz çatıdan düşen tahta parçaları yüzünden kapandı. Durum çok kötüydü. Sersemlemiştim. Dumanlardan neredeyse boğulmak üzereyken daha ne olduğunu anlayamadan Serana beni kucağına alarak yanan handan dışarıya çıkardı ve ölmekten kurtardı. Ardından yaralarımı tedavi etmeye başladı. Fakat o anda öncesinde sezmiş olduğum tuhaflığı doğrulayan bir şey fark ettim.

Bir kadının 1.91 cm boyunda ve 105 kg ağırlığında bir adamı tek seferde yerden kavrayıp kucağına almasının bende yaratmış olduğu şaşkınlığın dışında, alevlerin içinden ardından duvardan bile geçmemize rağmen Serana'nın hiçbir zarar görmemesi beni şok etmişti. Oysaki benim kıyafetlerim hemen tutuşmuştu. Hatta beraberinde vücudumun pek çok noktasında yanıklar oluştu.

O fırın gibi yerden nasıl hiç yara almadan mucizevi bir şekilde kurtulduğunu ve nasıl bu kadar güçlü olduğunu sorsam da cevap hemen alamadım kendisinden ama nihayetinde o bile cazibeme (ısrarlarına) dayanamayarak kimliğini bana açıklama gereği duydu.

Onun vampir olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti! Bir yanım bu yaratıklardan ölesiye korkuyor ve nefret ediyordu. Yeni taşındığım evimi ve arkadaşlarımı kaybetmeme onun türü sebep olmuştu. Yıllardır yerin altında yaşamamıza ve çektiğimiz acılarda onların ellerinden gelmişti.

Ama diğer taraftan bakacak olursak ondan çok etkilenmiştim. Hayatımı kurtarmıştı ve beni iyileştirmişti. Resmen ikiye bölünmüş gibi hissediyordum. Onunla ilgili neler düşünmem gerektiğine karar verememiş ve kafam karışmıştı. Vampirlerden kurtulduğumuzu ve saklandığımız yerde güvende olduğumuzu sanıyorduk.

Burayı nasıl bulabilmiş ve girmeyi başarabilmişti? Talos aşkına! Bizler bile giriş yolunu güç bela hatırlıyorduk geçen onca yıl sonra. Ortamın sessizliğini Serana birden bozdu. Kendini açıklamaya devam etti ve beraberinde bu çok sayıda ilginç gerçeği getirdi. Serana'ya veyahut adı her neyse o şeye göre her vampir aynı değildi. Kendisi soylu bir aileden gelen safkan bir vampir soyundanmış ve yaşamak için kanımıza ihtiyaç duymadığını söyledi.

İnsanlara bir düşmanlığı yokmuş aksine bizi kurtarmanın bir yolu olduğunu ve bu nedenle Heart'a geldiğini söyledi. Serana'nın söylediklerine inanamıyordum. Bir vampirin sözüne güvenmek mantıklı olur muydu? Bu yaptığım ve yapacağım ilk akılsızca iş olmazdı sanırım.

Bana konuşurken oldukça samimi ve tatlı geldi ama açıkçası birinin niyetini ve doğru mu ya da yalan mı söyleyip söylemediğini anlama konularında pek iyi olduğum söylenemezdi. Özellikle karşımda güzel bir kadın olduğunda beynimle düşünemediğimden dolayı yapacağım seçimden emin olamazdım. Sonuçları ağır olabilirdi.

Kalbim bana başka bir şey yapmamı söylüyor olsa da öncelikle burada kurmuş olduğumuz toplumu düşünmek terazimde daha ağır basmıştı. Sorumluluklarımı son anda arzularıma teslim olmadan hatırlamayı başarmıştım. Fakat onu yargılamak gibi bir niyetim yoktu. Sadece ilişkimize daha temkinli yaklaşacaktım. Onu kışkırtmak yapacağım son hata olurdu.

Bu yüzden cevabımı daha sonra vereceğimi ve beklemesi gerektiğini belirttim. Bir vampire göre anlayışlı, uzlaşmacı ve makuldü. O da benden nazikçe burada yaşadıklarımızı sadece zamanı gelene kadar bilmesi gerekmeyen kişilere anlatmama mı rica etti. Bu bir sır olarak kalmalıydı. İnsanlarımızın bunu duymaya hazır olduklarını da pek sanmıyordum zaten.

Aramızda anlaşma sağlandığında bu olanları diğer kuruculara bir şekilde açıklamanın bir yolunu bulmam gerekecekti. Daha sonra tüm Heart halkına. Ahalinin alacakları bu haberden sonra onların üstünde oluşacak etkiyi hayal bile etmek gelmiyordu içimden. Bende bunu kabul etmek zorundaydım çünkü beni tek vuruşuyla öldürebilecek seksi bir mahlûkattı karşımdaki.

Şayet ona ihanet etmeye karar versem bile beni nereye gidersem gideyim bulacağını yine de öldürebileceğini ve her halükarda kaçıp gidebileceği ile ilgili bir şeylerden bahsetmeyi de unutmadı ayrılırken. Muhtemelen haklıydı.

Zaten yerin altında olduğumuzdan kaçabileceğim yerlerin listesi sınırlıydı. Ayrıca bu yolla onun doğruyu söyleyip söylemediğini asla öğrenemez ve bu genç yaşımda mezara girerdim. (Lake yeni otuz ikiye bastı)

Birde onunla düşman olmak içimden gelmiyordu. Lanet olsun galiba ona yani bir vampire âşık olmuştum. İtiraf etmek bile yeterince zor. Bunu kabullenmek için kendimi şimdiden alıştırsam iyi olacaktı.

Birkaç gün sonra...

Tam uykuya dalacağım sırada kapı çalmaya başladı. Yüksek sesle küfür ederek yarı çıplak bir şekilde yataktan kalkmaya çalıştım. Panikledim çünkü gecenin bu saatinde rahatsız edilmenin ne sebebi olabilirdi? Kötü bir fikir olduğunu biliyordum fakat yine de kapıyı açtım.

"Lake? Beni güzellik uykumdan uyandıracak kadar önemli olan şeyin ne olduğunu hemen söyler misin?"

"Dokuz İlah aşkına! En son hatırladığım dan bile daha iyi görünüyorsun Ayle. Durum bu kadar acil olmasa seninle şuracıkta eski anılarımızı tazeleyebilirdik."

"Saçmalamayı kes! Ve derhal bana bir açıklama yap! Yoksa kapıyı suratına çarpmak üzereyim."

Lake ile Heart'ın kurulduğu ilk zamanlarda tanışmıştık, yaklaşık on yıl kadar önce. O zamandan beri de en iyi arkadaşım olmuştu. Bir dönem bundan daha fazlasıymışız gibi davrandığımızda oldu. Yalan yok oldukça tuhaf bir ikiliydik.

Hiçbir ortak noktamız yoktu ve ayrıca ben bir ulu elf tim o da bir kuzeyliydi ama bunları umursamadık. Ancak dostluk konusundaki şaşılacak başarımızı aynı şekilde sevgililikte pek sağlayabildiğimiz söylenemezdi. Bu yüzden ilişkimiz zarar görmesin diye ayrılmaya karar verdik.

Ortamı sessizlik alınca, dayanıp parmaklarımla kapının kirişini sıkarak kendimi en kötüsünü duymak için hazırlamaya başladım.

"Ona öldü." diyebildi Lake en sonunda.

"Hayır..." diye fısıldadım.

Yatağıma yaklaşıp ucuna oturdum.

"Maalesef evet."

"Urag nerde?" diye sordum.

Tanıdığım en adi, en pislik ork olan Urag, yüzünde her seferinde daha çok yara bere içinde gördüğüm Ona'nın kocasıydı. Demircilik işlerinde oldukça iyiydi ve Heart'ın merkezindeki dükkânlardan birine sahipti.

Her ne kadar kimse karısına karşı olan davranışlarını onaylamasa da çok sayıda müşterisi ve kasabadaki en ihtişamlı evlerden birine sahip olacak kadar da malı vardı.

Dev gibi elleri ve çabuk öfkelenen karakterini göz önüne aldığımda, henüz daha çok genç olan Ona'nın ölümünden sorumlu kişinin Urag olduğuna dair aklımda şüpheler oluşmuyor değildi.

"Ayle olay mahalline gitmeliyiz. Kocası ise cinayet suçuyla gözaltına alınıp sorgulanacak. Ona'nın pek hoş durumda olmadığına dair haberler aldım. Agnar işe giderken cesedi sabaha karşı evinin yakınlarındaki sokakta bulmuş."

İlahlara bana güç vermesi için dua ettim.

"Kurucular Loncası bu vakanın çözülmesi için ikimizi görevlendirdi. Bu uzun zamandır aradığımız bir fırsattı. Nihayet sonunda kendimizi kanıtlaya bileceğiz. Bu yükselebilmek için bir şans. Bu arada iyi misin Ayle? Suratın bembeyaz oldu da."

"Üstesinden gelebilirim Lake. Zaten başka seçeneğimiz yok."

Üzerimdeki gecelikten kurtulup kıyafetimi giydim. Ona'ya hayattayken yardım edememiştik, hiç değilse ölüsüne yardımımız dokunabilirdi...