Pireleri 20 santim derinliğinde fanusun içine koyarlar, alttan ısıtırlar… Pireler rahatsız olur, o ortamdan kurtulmak için zıplar, dışarı çıkar. Sonra? Pireleri 20 santim derinliğinde fanusun içine koyarlar, fanusun üstünü cam ile örterler, alttan ısıtırlar… Pireler rahatsız olur, zıplar, tınk diye cama vurup, geri düşerler. Tekrar zıplarlar, nafile, gene çarparlar… Engel şeffaf olduğu için, kendilerini neyin engellediğini bir türlü anlayamazlar. Böylece, çarpa çarpa, zihinlerinde “özgürlük sınırı” oluşur.
*
Sonra?
Tavandaki camı kaldırırlar, pireleri gene aynı fanusun içine koyup, alttan ısıtırlar… Görülür ki, pireler en fazla 20 santim zıplıyor! Engel yoktur, daha yükseğe sıçramaları, özgür olma imkânları vardır ama, kafayı çarpmamak için, buna cesaret edemezler. Çünkü artık “görünmez engel” zihinlerindedir… “Yapamayız, boşuna denemeyelim” diye düşünürler.
*
“Cam tavan sendromu”dur bu.
*
Yapabileceğin…
Anca, yapabileceğini düşündüğün kadardır.
*
Örnek, zavallı “pire”dir ama…
Aslında, tüm canlıların “neyi başaramayacağını” yavaş yavaş nasıl öğrendiğini kanıtlar.
*
E hayat da bi laboratuvar.
Bu nedenle görünmez engeller konur, çabalar engellenir, kafayı kaldıranın kafasına vurulur,
böylece yavaş yavaş, “Yapamayız, hiç boşuna denemeyelim” düşüncesi hâkim olur.
*
Ve, dünkü Anıtkabir izdihamı, çoluk çocuk, onurlu bir milletin, kendisine “pire” muamelesi yapılmasına isyanıdır… Dünkü 9’u 5 geçe, tüm yurtta, değil kafamıza cam tavan, ayağımıza pranga vursan, gene de “pire” olmaya niyetimiz olmadığının kanıtıdır.
*
Ve, sinsi sinsi üstümüzü örtmeye çalışan laborant arkadaş, seni pirelendirmek istemem ama…
Bu millet, zor zamanda ayağını yorganına göre uzatır, büzüştü sanırsın, fark etti ki pire var, o yorganı yakar, haberin olsun.
Alıntıdır...