hayatımda 1 kere yaptığım ve sonucu ters tepen olay. accounting alanında son ders olan, ve önceleri aynı minvalde derslerin eğilip bükülmüş hali olan cost accounting dersinden 4 kere arka arkaya aynı hocadan kalınca son sınavan 40 yeten notu da 35'le bırakınca canıma tak etti arkadaş.
hayır hocayla bir derdim de yok. kadın bana garip bir şekilde okula gelmeden mezun oluyorsun diye diye laf çakıyor 2'de 1. son sınav bütüne de notu eklemek farz oldu haliyle.
"hocam, sizinle bir sıkıntımızın olduğunu düşünmüyorum. rica ediyorum eğer benle bir probleminiz varsa kağıdı okumadan final notumun aynısını verin ki ne ben sizinle vakit kaybedeyim ne de siz benimle kaybedin." kaç yıllık yar. doç. böyle bir hata yapacağını zannetmezdim fakat bütten çıktığım gibi dekanlığa da değil direk rektörlüğe olayı birebir anlatan ve yazdığım notu da eklediğim bir dilekçe yazdım. körün istediği 1 göz allah verdi 2 göz. okumadan direk üzerine finalde aldığım notu yapıştırmış.
neyse kurul kağıdı okuyacakken ben de kağıdı görmek istediğimi söyledim. yaptılar da... neyse, kurulun benden taraf olacağını zannetmiyordum zaten. fakat dersi başka okuldan almama izin verdiler bunun neticesinde. daha doğrusu cidden artık ben bu işle uğraşmayı kararlaştırdığımdan, vermek zorunda kaldılar.
başka okuldan aldığım dersi geçtim. hocayla da diplomayı almaya gittiğimde hasbelkader karşılaştık. ben de bi iki çift laf edeyim dedim. eğer bilmeden bi eşeklik ettiysem gönlünü alayım falan diyorum içimden. seslendim, döndü baktı. yanına gittim hocam selamlar diye... pişkin pişkin "bitti mi okul sonunda" diye sorup güldü. tabii benim şiraze anında taraf değiştirdi. "bitti hocam, bitti. çok şükür." dedim. hocam hakkınızı helal edin bir kusurum olduysa falan derken, saygılı bir biçimde, "durumum belli hocam, ailenin ederi belli. ne gelen para var ne de bir şey. keşke bırakmasaydınız beni, 8 ay boşu boşuna. muhasebeci olacak da değilim" deyiverdim. bu da cidden o surat ifadesini hayatım boyunca unutmam "sizin gibilere bi ders vermek lazım." dedi. yüksek puanla girdiniz diye okula gelmeden mezun olacaksınız. yok öyle şey. eşek gibi geleceksiniz tarzı bir şeyler dedi. "hocam keşke gelebilsem. ama malum bazılarımız çalışmak zorunda. yani benim durumum buydu" falan dedim.
"o zaman gelmeyeceksin okula evladım. herkes gücü yeten şeyi yapacak" deyince bende de tabi sinirler fırladı. dalacağım kadına zor tutuyorum kendimi. neyse deyip " şimdi benim sıram. artık siz benden çekinin bence" dedim. bi suratı soldu. garip garip şekillere girdi... "sen beni tehdit mi ediyorsun? elinden geleni ardına koyma, densize bak sen." falan derken "yok hocam, dünya küçük. hele istanbul daha küçük. nasılsa bana işiniz düşer" dedim. tam bir şeyler diyecekti ki, "hadi size hayatta bol şans, dua edin de karşılaşmayalım" dedim. arkamdan hala söyleniyor. "ne yapacaksın. yap. yapmazsan adam değilsin" diye çektim gittim.
gel zaman git zaman benden 4 yaş küçük oğlu nasıl olduysa bizim şirkete geliyor iş başvurusu için. ürün müdürü olarak da kıyamam bana denk gelmesin mi... tabi ki ailesini takip etmiyorum. fakat o kadar özgün bir soyadı var ki kaçırmanız imkansız. çocuğa karşı bir ön yargım yok. fakat önceden attığım yeme öyle bir geldi ki... işte annem şöyle hakperesttir böyle iyi hocadır falan derken, çocuğu iyi bir marizleyip yolladım. yeterli bulmadığmızı, hatta tavsiye istiyorsa daha alt klasmanda şirketlere gitmesini, mümkünse yeteneği olan başka bir sektöre yönelmesini falan söyledim. çıkarken de, "annenize özellikle benim adımı ve soyadımı vererek selamımı söyleyin. dedim. zira bugün sizinle bu samimi konuşmamızı ona borçluyuz diye.
neyse, yaklaşık 2 yıl sonra da bu sefer kocasının sahibi olduğu şirketle yollarımız kesişti. onlar için çalıştığım şirket kalibresinde bir şirketle iş yapmak muazzam bir prestij. aynı şekilde işi kaybetmek de bir o kadar prestij kaybı. başında olduğum bir proje için de gayet güzel bir ve kazançlı bir teklifle geldiler. daha önceden beri bizimle iş yapıyorlar. yani mazileri benden eski. adamları toplantıda biraz fazla sıkıştırınca, toplantı çıkışı müdür ne iş, sen böyle yapmazdın, benden mi kötü etkilendin noldu? diye sordu. ben de durumu açıkladım. ya beni bu projeden alın, ya da ben bu adamlara iş vermem dedim. ertesi gün alınan mallar da iade edilerek şriketle ilişik kesildi. yaptığım hesaba göre yeni mezun olarak şu döneme uydurursak, (3500-4000 tl maaş + 1500-2000 tl kaçırılan bonuslar/yan haklar + o dönem harcanan tutar(kira/masraflar/yeme-içme/ulaşım) buna da 1000 tl diyelim aylık) x (8 ay uzattığı okul + 2 ay iş bulma süreci) x (o denemde yaşanılan aşağılanma ve boşluk hissi %20 diyelim buna da) = ne etti? 84.000 lira civarı bir zararı olmuş bana bu kadının.
zannediyorum sadece kocasının kaybettiği muhtemel para 2 yıllık iş için 400.000-450.000 lira arası. çocuğu da hesaba katarsak olsun olsun maksimum 600.000 tl. çok mu? bence değil. yani birilerinin birilerine ders vermesi gerekiyorsa bence bu kayıp çok doğal.
kamu spotu tadında zorunlu edit1: bu kadın yüzünden 3 tane muazzam iş teklifini geri çevirdim ya da onlar ben mezun olamadığım için tekliflerini çektiler. bu oğlunun diyeti. kocasının diyeti de benim kaybettiğim ve benim için o dönem muazzam miktarlar olan para. hala da iyi para. iyi bir sıfır araba parasını sırf kendini tatmin etmek için gaspetti.
2. intikam kötü bir şeydir. yalan dolan işler bunlar diyenin alnını karışlarım. insana kendini acayip iyi hissettiriyor. işin şiddet boyutuna tabii ki karşıyım fakat iki taraf kartlarını açar, hangisi büyükse o kazanır. o zaman bu hanım teyzenin kartı yüksekti, şimdiyse benim kartım yüksek. fakat eğer bu şekilde geçmişle hesabınızı kapatacak küçük şımarıklıklar sizi zinde tutar. acımayın, yapın.