Takvim Yaprakları & Rıza Bozkurt

rikimikipiki
16-01-2010, 01:51   |  #26  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

7 Ağustos 2008 Perşembe

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Her yeni güne büyük işlerin adamı olarak başlamak, her isteksizlikte ufak ufak küçülmek ve günü sıradan bir nokta olarak bitirmek, insan evladının var oluşundan bu yana içindeki en büyük ukdelerden biridir..

Mesela zamanında ne hayaller kurardım; kampüse Kayahan abiyi getirip 'Süper Kız'ımızı tav etmek gibi. Kayahan abi bi/bir taraftan tıngırdatırken aşk şarkılarını, nefeslendiği dakikalar da olacaktı elbet. “Abi geçen günü hatırlıyorsun di mi; sen, ben yine beste yapıyorduk ya hani, ne besteler yaptık da bi sonraki albüme yetişir, dedin ya gül gül öldük cidden, ne güldük..” şeklindeki yağlamaların satır aralarında “Aslında çok önemliyim bu piyasada.” imajını verebilirdim.

Sonra gittikçe ufaldı hayaller. Önce Kayahan abiden vazgeçtim; gitar da olur çalarız gibilerinden. Bi süre gitar çalabilmek için kastım da hani ama göstermelikti hepsi; işin ruhunu kavramak için saatler harcayamadım; hayır hayır harcamadım. Ardından gitardan vazgeçtim, zaten kaprisli bi durumdu ve de yeterince gitar çalan insan vardı. Steve Vai, Satriani gibi adamları 'virtüöz gölgelemece' felsefesi gereğince dinlemedim mi sanıyorsunuz; elbette dinledim. Çalar gibi yaparaktan gölgelere aldanmak ancak şarkının sonuna kadar sürüyordu. Sonrasında iki sevgili gibi bakışıyorduk gitarımla, ikimizin de gıkı çıkmıyordu. Uyku vakti gelince de aynı yastığa baş koyuyorduk. Çünkü afacanlıktan kalma 'bacak atacağı' geleneğim vardır; ayağımı bir şeye dayamalı ve öyle uyumalıyımdır. Gitar da bu işlevi görecekti ki ilk gecenin ardından sıkı çızıklarla/çiziklerle karşılaştım ve bu ilişki bitti.

Gitardan da vazgeçince en azından kampüse gitmeliyim, didim. İşi o derece abartmıştım ki ilk giden öğrenci olduğumdan derslikleri ben havalandırıyordum, en ön sıraya çömelip (Üniversite gençliğine de bu ufacık sıraları layık gördünüz ya affetmiyorum lan sizi; dekan, rektör ve diğer bozuntu türleri.) ayaklarımı sıraya tepiyordum. Zamanla kampüse gelip gitmeler, derslere girip çıkmalar da azalmaya başladı. Enerjimi bu doğrultuda kullanmamın gereksiz olduğuna karar verdim. Didim ki, en azından işe giderken kampüsün önündeki duraktan binerim; böylece arayı da uzatmamış olurum. Her sabah bu duruşa sadık kalmak için çabalasam da olmuyordu sevgili okurlar. Trafiğe bakıyor ve “Vapur, evet vapur!..” diyordum, biz de can sahabıydık/sahibiydik.

Mezuniyet töreni kaldı bi tek elde. Önce niyetlenmeme rağmen Samsunlu Apo’yla -bir başka macerada ayrıntılı olarak anlaticim, söz veriyorum- karşılaşınca bu fikirden de soğudum. Adam sırf mezuniyet töreni coşkusunun bir parçası olan tören elbisesiyle fotoğraf çektirebilmek için binbir takla atmıştı.

Gittikçe ufalıyordum, ufalıyorduk; nihayetinde İstanbul’u da kaybettim. Şimdi bir tek canım kaldı. Ki her yeni güne, hâlâ büyük işlerin adamı olarak başlayan, canım...

Tespit: Hani olur ya; gözlükle hiç arası olmayan aileler vardır da gün gelir o aile fertlerinden biri gözlükle tanışır. Elbette bu tanışma çok sancılı olur. Alışma devresi boyunca, ferdimiz gözlüğünü sağda solda unutur. Diğer fertler de kâh halıda, kâh kanepelerde bu devrim aletiyle karşılaştıklarında durumu yadırgar ve olası batmalarda gözlüklü ferdimize bağırırlar. Evde isyanlar başlar, sistem maatteessüf işlemez olur. Ve neticede günün birinde gözlüğümüz tarihe 'ilk kırılan gözlük' olarak geçer. İşte o gözlük, Fransız İhtilâli'nin görünmeyen yanlarından biri olabiler/olabilir.

Garip olaylar: 'Feysbık' nasıl da batık bir hizmetmiş be arkadaş..


   
Hayatımızı anlamlı kılan şeyler:
Hani ortada bir iddia varken kısa boyunuza rağmen çok ama çok uzun birilerinin üzerinden sıçrar da topa kafa vuramazsınız ya; işte bu hayatınıza anlam katar. “Önemli olan katılmaktı.” felsefesini öğrenmiş olursunuz ve bir dahaki sefere kesin vurursunuz.

Günün sloganı: Ben sana 'gülüm' derim, kira vakti gelir..

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 16 Ocak 2010 01:59
rikimikipiki
17-01-2010, 19:28   |  #27  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

9 Ağustos 2008 Cumartesi

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Yatağınızdan kalkıp da saate bakınaraktan günün bittiğini gördüğünüzde, “Hani daha yapılacak çok şey de varken!..” dediğinizde, içinizde bir yerlerde böyle çok derin bir sancı oluşur. Biz buna 'yaşanmamışlık ve de kazanmamışlık duygusu' diyoruz.

Rivayetlere göre "Saddam'ın Askerleri Kara Güneş" adlı filmin çekimleri sırasında, seyir hâlindeki bir adet kamyonetin arkasına bağlanan iki attan bir tanesi daha fazla dayanamayarak sürüklenerekten yaşama gözlerini yummuş. Altı üstü bir Saddam filmi çekiyorsunuz, 'Saddam' olmanıza gerek yok; sürüklenerek ölen atla 'Sırat Köprüsü'nden geçersiniz artık.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler:
Hani evden birileri dışarıya bir şey almanız için yollar da daha kapıdan dış dünyaya ilk adımınızı atar atmaz tüm bakışların size yöneldiğini hissedersiniz ya; sonrasında garip bir utangaçlık yüzünüzü kızartır ya; işte o an, işte o büyülü an, 'tüm bakışlar' olarak ifade ettiğiniz o yüce şöhretinizin şizofrenik kaçışlarınız olduğunu fark edersiniz. İşte hayatın gerçekliğini tekrar sorguladığınız o an, hayatınıza anlam katmaz da ne yapar sevgili okurlar?..

Tespit: Bugünkü tespitin neredeyse tamamı Peyami abiye ait. Vefatından önce kaleme aldığı 'Doğu-Batı Sentezi' adlı kitabın 'devrimbaz'larla ilgili vecizelerinden:

“Devrimbaz inkılâbın sosyolojik tarifini bilmez. Bilmediği için ona 'devrim' der.”

“Devrimbazın psikolojisi, anlamadığı meçhulün gizli gizli imkânlarını istismar eden dinbazın taassubundan ve ruh yapısından farksızdır.”

“Devrimbaz, mürtecilerin en tehlikelisidir. Çünkü modern ilmin verimlerine aykırı bir geriliği, ilerilik adına müdafaa eder.”

“Devrimbaz, politikacı ve iman istismarcısıdır. İktidarı vurmaya çalışır ve "İrtica var!" diye haykırır. Din irticasını kastettiği malûm olduğu için dini, bir politika silahı olarak kullandığı da bellidir.”

“Devrimbaz Allah’a inanmamakta samimidir, fakat Atatürk’e inanmamakta samimi değildir. Atatürk’ün milliyetçiliğine, tarih görüşüne, komünizm düşmanlığına inanmaz; bunları hatırlamaz ve hatırlatmaz.”

“Devrimbazın laiklik anlayışını dünya pazarına çıkarınız. Rusya’dan başka hiçbir memleket ona metelik vermez. Rusya da bunu elde tutar, fakat kullanmaz. Ortodoksluğa az çok saygısı vardır.”

“Zamanımızın en gülünç karikatür tipi devrimbazdır. Fakat devrimbaz karikatürcü bunun farkına varmaz!”

“Bir yankesici bir camiye girip saf bir müminin pabuçlarını aşırsa, devrimbaz haykırır: "Cami hırsız yatağıdır!" Fakat bir devrimbaz, doğrudan doğruya veya kredi yolu ile Ankara Palası dolandırsa, öteki devrimbazlar onun zekâsına hayran olurlar.”

“Hakiki mümin yalnız Allah’ın önünde secde eder. Devrimbaz, paşanın, paranın ve kadının önünde de secdeye varır.”

“Asıl hayatın ölümden sonra başladığına inanmayan devrimbaz için "Bir günün beyliği, beyliktir." ve bu beylik için feda etmeyeceği manevi değer yoktur.”

“Allah’a inanmayan devrimbaz, tapmak ihtiyacından kendini kurtaramaz ve tapacak adam arar. Yani kendisi kadar küçük tanrı arar.”

Görüldüğü üzere Peyami Safa 47 sene sonra da haklı çıkmış, devrimbazın profilini önümüze tüm çıplaklığıyla sunmuş. 60’lardaki çerçeveyle bugünün benzerliği dikkat çekicidir ki dikkatinizi çekmiştir. Tek farkı da atlamayalım; halk aynı halk değildir. Ki devrimbaz asabiyetinin bir nedeni de halkın eskisi kadar cahil, eskisi kadar uysal olmaması değildir de nedir sevgili okurlar?..

Günün sloganı: Ne Rus pasaportlu bir adet Güney Osetyalı olmak, ne de İsrail uydusu görünümünde Kafkasya’yı turlayan bir adet Gürcü olmak isterim. Ben, savaştan ürkmüş, yurdundan göçmüş sivillere gönderilen bir adet battaniye pekâlâ olabilirim.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 17 Ocak 2010 19:47
rikimikipiki
18-01-2010, 23:41   |  #28  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

9 Eylül 2008 Salı

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Dağınık olmak ya da olmamak ne ki, diye sorarsanız eğer, aniden beliren ya da belirmeye meyilli olduklarını daha önceden bildiren nezaket sahibi misafirler neticesinde, aile içindeki otoritenin belirleyicisi olarak can eriğimiz; annemiz kapımızı şöyle usulca kapar da aklımıza "Yoksa utanıyor mu benden?" sorusu gelirse; bilin ki tam olarak dağınıklık işte budur sevgili okurlar!..

Rivayetlere göre son tartışmalardan sonra Doğan Grubu'nun halka açık şirketlerinde 1 günlük değer kaybı, 286 milyon YTL'cik/TL'cik oluvermiş. Vay anam vay, neredeyse bir Hilton arazisi edecek. (255 milyon dolarcıktı arazinin bedeli.) Yalnız var bu işte doğan bir tufacık; küçük yatırımcıya dokanmasa.

Tespit: Günün aydın saatlerinde doğan dişli arkadaşlarımızı sevelim, sayalım; Hilton gibi adamlar vesselam.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Tarafınızdan kazanılmış cebinizdeki son 10 YTL/TL gerçekten değerlidir. Niye 5'lik, 20'lik değil de 10'luk banknot; hemen açıklayalım sevgili okurlar. Önermelerimizde ya 1 olur ya da 0; olmak ya da olmamaktır anlayacağınız. Örneğin 100'lük banknotu ele alalım. 'Olmak ya da olmamak veya hiç olmamak' anlamı taşır. Gerginlik yaratan bir olumsuzluk vurgusu var. Çok agresif.

Günün sloganı: "Kan vermek için Kızılay'ı tercih ettiğiniz için minnettarız efendim."

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 18 Ocak 2010 23:44
rikimikipiki
20-01-2010, 18:51   |  #29  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

14 Eylül 2008 Pazar

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Efendim, diş fırçalamak kimileri için sevgiliyle konuşmak gibi özel bir olgudur, saygı duyulması, akışına bırakılması gerekir. İşte tam bu esnada, özenle seçilmiş, tekrarlanmaya meyilli ikircikli anne soruları, tüm dengeyi bozar. Cevap verilemeyen her saniyeyle birlikte yaşanan ürperti katlanır. Ve neticede kendinden geçmiş diş macunu, ağız kenarlarından salya gibim süzülür ya da bünye seri fırçalama aksiyomu nedeniyle pek feci bir diş eti kanaması geçirir. Anneler ve ikircikli soruları, sizleri seviyoruz; ama bazen.

Rivayetlere göre 'Bülent Kardeşler'e ikinci bir emre kadar ekran yasağı gelmiş. 'Bülent Kardeşler' kimdir? Merak edenler için açıklayalım:

İlk 'motorlu insan'ı bularak 20. yüzyıla damgasını vurmuş enteresan tiplerdir. Kullandıkları malzemelerse; hepimizin bildiği üzere son derece kullanışlı olan kumaş; insan parçası ve içten yanmalı motordur.

Tespit: Kasap ya da anahtarcı abilerimize dikkat edin. Dükkân önlerinde kurdukları dayanışma ağıyla nasıl da dünyaya bağlanıyorlar. Bence yazar ya da şair olabilmek için bir miktar kasap ya da anahtarcı olabilmek gerek. O kadar fazla gözlemliyorlar ki gelip geçenleri ya da geçmeye meyilli zaman ve mekânı; sınırsız bağlantı böyle bir şey olmalı. TTNET'siz bir dünya arzulamak, bravo.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Profil olarak yüzünü göremeyeceğiniz fekat/fakat hatlarını sergilemekte âdeta bir adet heykeltıraş gibi kırılgan ve de dünyanın uydusuna pek yakın bir adet ablamızın yanınızdan geçmesi ve uzunca bir takipten sonra ablamızın yüzüne bakamadan önüne geçmeniz; evet evet, böylesi naif bir durum hayatın anlamı değildir de nedir sevgili okurlar?.. Ablamız siyah giyiniyorsa tahrik katsayısı şahlanır, bunu da belirtelim.

Günün sloganı: Yumurtalı pide çıktı, yiğitlik bozuldu.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 20 Ocak 2010 18:56
rikimikipiki
29-01-2010, 05:45   |  #30  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

1 Ocak 2009 Perşembe

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Aile arası yemeklerde ya da iftar sofralarında, çorba servisi akabinde tabağını ilk bitirebilen olabilmek ve boş tabağı böyyük/büyük bir sükûnet içinde uzatabilmek, gerçekten marifet ister. Yaşadınız mı bilemem ama ben yaşadım; hem de sadece bir kere. Şok/çok heyecanlıydı; kalbim kıpır kıpır ederken mağrur bir edayla başkalarından önce ya da başkalarıyla beraber sınıf değiştirebilmeyi sembolize eden burjuvalılığı sindiriverdim ya da öyle olduğunu zannettim. Ne zannetmiş olursam olayım, sofra sisteminde tatlılarla haşır neşir olma şerefine erişen ilklerden oldum. Tüyo vermek gerekirse; dönen muhabbetleri değil sofradakileri sindirmeniz yeterli bu eylem için.

Günün kelimesi:

Konvertibl: Çevrilgen/ TDK.

Rivayetlere göre 2008 yılında yumurtadan küresel kriz çıkıvermiş. Civcivi göremeyen nice büyük şirket, devlet paçalarında seyahat eder olmuş.

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Yılların eskitmekten sıkılabilemediği miniminnacık/mini minnacık, çocuksu diş fırçalarına işimiz düşer de misafir edersek açılıp kapanabilemeyen ağzımızda; dişlerimizin arasından fırlayan fırça lifleri ve bıraktıkları inanılmaz nahoş tat nedeniyle hayattan soğumaz da ne yaparız sevgili okurlar?.. O yüzden diş fırçasız kalmaktan korkmayın.

Günün sloganı: TRT Şeş Bi Xêr Be/ Recep Tayyip Erdoğan.

Meâli: TRT 6'yı açıyor, 'Teneke Altı'nı kapıyoruz.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 29 Ocak 2010 05:49
rikimikipiki
31-01-2010, 02:24   |  #31  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

4 Ocak 2009 Pazar

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Kadınsı ve de süzülüp büzülmeye meyilli bir şemsiye ile yolculuk etmek. Evet, tam olarak söylemek istediğim bu; yani gerginlik yaratan bir eylemin ta kendisi bu bahsettiğim şey. Açıkçası bayanlar için önemsiz görünebilir kadınsı olması. Yalnız biz erkekler için -erkekler kelimesindeki tüm 'r'ler pek vurgulu söylenecek okurken, ki kelimeden sonra bu uyarıyı okuduğunuz için muhtemelen söyleyemediniz- pek sıkıcı ve de sırıtıcıdır. Semt pazarlarındaki şemsiyemsi çadırların gökyüzüyle hemfikir açılarından başımıza damlayan ıslaklık ne ise, kadınsı ve de süzülüp büzülmeye meyilli bir şemsiyeyle yolculuk etmek de odur.

Rivayetlere göre otobüste oturulan yerin, kişilikle ilgili paralellikleri varmış. İleri görüşlü ve açık fikirli kişiler, iki katlı otobüsleri tercih etmekle kalmayıp bir de ilgili otobüslerin çıkma katlarında yolculuk ediyorlarmış. Girişken ruhlu insan yavruları ise ön koltukları tercih etmektelermiş.

Araştırma İngiltere'de yapıldığı için bizleri çok fazla ilgilendirmese de bir şeyler söylemek icap etmekte:

Misal; 100 metre sonra inecek bir vatandaşın tutup da otobüsün çıkma katında ikamet etmesi, gerçekten tüm yolculara ayıp olur, bildiğiniz or.spuluktur bu.

Sonra ileri görüşlü bir iş adamı, zaman kaybetmek için otobüslerin çıkma katlarını değil de bar, seminer, iş görüşmesi, gönül köprüsü gibi aktiviteleri kendisine yakıştırır.

Merak ediyorum; İngiltere'de yaşlı veyahut özürlü amca ve teyzelere yer veren, ön koltuklardan mütevellit, girişken bir sınıf yok mu? Ya da yaşlı vakalardan sadece girişken olabilenleri mi ön koltuklara erişiyor?..

Ayrıca konuyla alakasız gibi görülebilir ama söylemek istiyorum:

Cânım ülkemde, otobüslerdeki olumsuz atmosfer algısını iyileştirmeye yönelik yapılabilecek bir reklamda Süleyman Demirel'in, ünlü "Bu fötr şapkayla 6 defa gittim, 7 kere geldim." cümlesini söyleyebilmesini isterdim. 'Şapka'ya da bir miktar vurgu yapılmalı tabiî; ne de olsa girişim sembolü...

***



Ve yeni bir başlık daha açıyorum Avrupa Birliği yolunda. Haberleri olmasını isterdim ama zararı yok. Fazla laf kalabalığı yapmadan eğitim sistemimize gereken önemi veriyoruz:

I- İnsanlığın ilk belirtisi gülümseme değil melankolizmdir; bildiğim kadarıyla doğarken kahkaha atarak canlılık belirtisi gösterebilen bir bebek yok. Ancak sonraları yaşam belirtilerinden biri gülümsemedir ve unutmayalım ki acil durumlarda ağlamak müteselsil bir sorumluluktur.

Toplumsal olarak birey olmanın ilk belirtisi ise kaka seansından sonra 'alt'ın değiştirilmesi vakasıdır. Bu arada küçük geldiyse büyüğe danışır; boşaltım sisteminden de ufak bir hatırlatma yapıyorum; dikkat ederseniz.

Diğer sorularla önümüzdeki günlerde cebelleşeceğiz; eğitim ve üretim forever.

***

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Kimi zaman bir kitabı iade ederken ya da emanet verirken sayfalarını inceden karıştırmak tam anlamıyla bir rüyadır. Hiçbir şey çıkmasa dahi bir şeyler çıkabilme ihtimâli insanın gözünü boyar. Ki zamanında ihmal etmiş bulunduğum bir miktar yemyeşil dolar buluvermiştim. En çok da yeşil 20 YTL'ler/TL'ler eşlik etmiştir neşeme.

Günün sloganı: İnsan alışkanlıklarının çocuğudur/ İbn-i Haldun.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 31 Ocak 2010 02:28
rikimikipiki
02-02-2010, 02:40   |  #32  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

5 Ocak 2009 Pazartesi

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Verilen sözlere rağmen garip bir yorgunluk çöker ya bazen; ve sonrasında bir köşede sızar ya insan; işte bu ağırlık, ölüm değil de rahatlık dürtüsü ise yakın zamanda vicdanî yaralar açacağı muhakkaktır.

Rivayetlere göre Nâzım Hikmet tekrar T.C. vatandaşı olma yolundaymış. Mezarı olur da Türkiye'ye getirilirse; mezar taşlarıyla bile CHP'den daha olumlu muhalefet edeceği âşikâr değil mi sevgili okurlar?..

***

II- Yeterince atasözü ve deyim bulunmasaydı ithal edebilir ve de sonrasında üzülebilirdik.

Diğer sorularla önümüzdeki günlerde cebelleşeceğiz; eğitim ve üretim forever.

***

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Cepte televizyon kumandasıyla bakkala gitmek. Evet bu çılgınlık, tüm yılbaşı kutlamalarına değer açıkçası; hem 'sızma' potansiyeliniz de sıfıra yakın.

Günün sloganı: 10 metre bir 'D' düşün/ Vizontele Tuuba.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 02 Şubat 2010 02:41
rikimikipiki
24-03-2010, 05:46   |  #33  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

7 Ocak 2009 Çarşamba

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Pek latif bir çizim aktivitesinde 'kağıt cetvel' tedarik etmiş olmak, neslinizin sona ermesini sağlayabilir.

Rivayetlere göre 'Ergenekon dalgaları' hasebiyle Sabih Kanadoğlu'nun evinde yapılan aramalarda, Fazıl Say'ın CD'si dâhil 'tüm her şey' götürülmüş. Ve bu 'tüm her şey' duruma '367 Sabih' pek içerlemiş.

Öncelikle 'tüm her şey' ifadesini kullanan Sabih Kanadoğlu'nun avukatının da götürülmesini talep etmekteyim. Ardından Fazıl Say'ın çıkıp "Almanya olmadı, Silivri'de çıkmak istiyorum." diyebilmesini umut ediyorum.

Sıkar mı 'Fazıl'ca tüm her şey?..

Günün kelimesi:


Hegemonya: 'Uzuneşşek' oynarken birilerinin üstte olması.

***

III- Edep, 'Nezaket'in süvari olarak takıldığı pozisyondur.

Toplumsal açıdan önemi de süvarinin attan düşmesiyle ortaya çıkar.

Eğitim ve üretim forever.

***

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Bir mabette/muhabbette, salep ve boza ikilisinden bahis açılması. Vapur ve sokakların birbirine yaklaştığı en sıkı sert noktadır bu bahis.

Günün sloganı: İntikam kokusu alıyorum/ Deniz Baykal.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 24 Mart 2010 05:47
rikimikipiki
24-03-2010, 21:14   |  #34  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

13 Temmuz 2009 Pazartesi

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Varsayımlarımıza göre çok ama çok iyi bir sınav kâğıdı vermiş olduğumuzu düşünerekten hazırlandığımız sonuçların, tarafımıza aktarılması esnasında, beklenen neticenin hâsıl olmamasıyla birlikte ortaya çıkan hayal kırıklığına önceki yazılarımda temas etmiştim. Böylesi bir dipsizlikten daha da büyük bir hayal kırıklığı varsa o da kâğıdımızla hasret giderme talebimizin reddedilmesidir:

- Efendim, sınav kâğıdımı görebilir miyim; iyi geçmişti ama!
- Olmaz öyle, herkese sınav kâğıdı gösterirsek işimiz var demektir.
- Hatalarımı görsem?
- Senin kâğıdın olmamış evladım, tamam?
- Lan sen 45 senede olduğunu mu sanıyorsun; yavşak patates!

Şeklinde devam eden bir hikâyemiz olsa bizim açımızdan epey sıkıntı yaratır. Yalnız buradaki yaratmak fiili de pek yüksekten uçan fiillerden anacım, hayır o değil de sanki bugüne kadar tek bir şey yaratabilmiş gibi sağda solda devrik cümlelerde devrimcilik oynuyor eşşek; yerim lan senin devrimciliğini, harf harf seni yazanlar bile insan yavrucukları, düşün; seni yazanlar dahi birer yaratılan, birer fani, birer her şey. Demek ki sen, artık aklını başına alicik ve TDK'dan/TDK'den affını isticiksin.

Günün apışıkları:

Son teşrin: Kasım, teşrinisani/ TDK.

Rivayetlere göre ÖSS birincileri, vakt-i zamanında çişleri gelince derece hırslarını ertelemişmişler. Birinci olduktan sonra hepimiz birçok şeyi erteleriz zaten, yalnız nedendir bilemiyorum; hepimizin birinci olabileceği bir sistem arayışı içinde olanlar var.

Üzülemeyesi haberler: Ayşe Arman, haşema ile yaşadığı ilk deneyimde suyun kaldırma kuvvetini algılayamamış.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Devlet yurtlarında kalanlar bilirler; duş kabinleri arasında seçim yaparken kabin perdesinin uzunluğu önemli bir kriterdir. Ki fazlasıyla kısaysa; minik ya da devâsâ leğenler içinde nadasa bırakılmış leş gibi ayakkabılarla karşılaşabilirsiniz. Yanisi; neyle karşılaşırsanız karşılaşın, devlet yurtlarında kabin seçebilme özgürlüğü hayatımızı anlamlı kılar, ha?..

Günün sloganı: Başı örtülü 'Deniz Baykal'lar hangi ülkede iktidar olacak?

Meâli: Evet, cevap için “Başörtülü Kızlarla Kim Evlenecek?” başlıklı yazıyı kaleme alan İsmail Kılıçarslan'a bağlanıyoruz. Uyarıyorlar, sanırım hattan düşmüş, düşer tabiî, Allah düşürmesin. Aksaklık için özür diliyoruz sayın seyirciler.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 24 Mart 2010 21:35
rikimikipiki
28-03-2010, 06:01   |  #35  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

15 Temmuz 2009 Çarşamba

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Erci Kebap kolonyalı mendiliyle şehir içi otobüs yolculuklarında eşraf bayanlara ter-temizlik hizmeti sunan güneş gözlüklü ve de takım elbiseli abi ya da amcalarla hiç tanışma saadetine erebildiniz mi sevgili okurlar?..

Sizleri bilemiyorum amma/ama, şahsen bayan olmadığım için, şahsımı teğet geçen bir hadise ile karşılaştım:

Efendim, Kadıköy-Pendik otobüsüyle Göztepe Kampüsü yakınlarına doğru seyirtirken; yine güneş gözlüklü, esmer ve de 'sıkı derili' bir ablayla aynı tutamaç direğine ellerimizi bağlamıştık. Derken yakın markajla karşılaşan ablamız, ardına döndüğünde 1 adet Erci Kebap kolonyalı mendilin kendisine doğru uzatıldığını fark etti ve şu sözlerle hasbihâl oldu:

- Sil.

Şok olup uzun süre kendisine gelemeyen ablamızı daha fazla gözlemlemeyerek en yakın durakta iniverdim.

Hava çok sıcaktı; kebap tadında...

Bildirgeç:

Tellâl: Çağırtmaç/ TDK.

Rivayetlere göre 'Breaking the Silence'; İsrail ordusunda görev almış kişilerden oluşan grup, İsrail devletinin Gazze'de sivil-militan ayrımı gözetmeden vahşetini sürdürdüğünü bildirmiş. Bilinmeyeni olmayan bir denkleme haddini bildirmek zor olabilir mi ki!.. Yine de bir başlangıçtır diyelim.

Üzülemeyesi haberler: Serdar Turgut, okuyucularından gelen bir mail neticesinde kavgalarına noktalı virgül koyuvermiş. Tamam da noktalı virgül, ara vermek için değil de sıkı sert girişmek için koyulan bir noktalama işaretidir. Şakacı seni.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Ne zaman şöyle bir sivrisinek vuracak olsam, şöyle böyle kalbimi inceden; incitmeden yoklarım. Hani olur ya ilgili hayvancık acı çekecekse, illaki acı çekmesi icap edecekse; acısını hafifletebilecek en iyi vuruşu yaparım. Çünkü can çekişecek olursa canımı çekiştirir. Sinek de olsa, sivrisinek de olsa, halkımın kanını fütursuzca da emse; bir sivrisineğe bir sivrisinek gibi muamele edilmez.

Mirasyedik cımbızımtıraklar: Her şeyi o türlü kaybettim ki Allah'ı kazandım/ Necip Fâzıl Kısakürek.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 28 Mart 2010 06:04
rikimikipiki
05-04-2010, 09:36   |  #36  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

25 Ekim 2009 Pazar

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Bir şiiri, sınırsız ritminizle rap yapar gibi okumaya başladığınız o an var ya, işte o an, işte o talihsiz an, birden "Ben ne yapıyorum kine!" diyebiliyorsanız, diyemiyor olsanız bile en azından böyle kalbinize balyozla vuruyorlar da ritmi öyle sağlıyormuşsunuz gibi düşünebiliyorsanız, fikrimce siz artık düşünemiyorsunuz.

Ne yani, Attila İlhan rap mi yapsaydı..?

Günün kelimesi:

Fars: Güldürü/ TDK.

Rivayetlere göre penaltılara kalınan bir eleme maçında, kurtaramadığı 17 penaltıyla bile Galatasaraylı taraftarların tebessümle yâd ettiği bir kaleciymiş Hayrettin Demirbaş.

Üzülemeyesi haberler: Yaşar Nuri Öztürk'ün 'reformatik' olarak konseptinde yer bulduğu Habertürk'teki yolculuğu sona ermiş.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Ders araları dışında eğitmenleri/öğretmenleri/seyretmenleri ile iletişim kuramayanların ızdırap içinde beklediği hastalığın adıdır 'emperyalist işgüderlik'.

Emperyalist işgüderliğin tedavisi için dergi çıkarmak, sivil toplum örgütü kurmak, medya patronu olmak hayatımızı anlamlı kılar sevgili okurlar. İnanın bana..

Günün sloganı: Sessizce bir cigara yakardın; parmaklarımın ucunu yakardın/ Attila İlhan.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 05 Nisan 2010 09:39
rikimikipiki
07-04-2010, 05:02   |  #37  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

27 Kasım 2009 Cuma

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: 'Şu Çılgın Türkler' tarihinde söylenmemiş sevgi sözcükleri aramak, evet evet, ara ara yaparım ben bunu. Sonrasında bulduklarımı Google'da taratırım. Hele bir de "Aradığınız sevgi pıtırcıklarını içeren herhangi bir belge bulunamadı." uyarısını almışsam; birkaç dakikalığına neşelenir gibi takılırım. Ki acı gerçek, eninde sonunda iç gıdıklayıcı tüm enstrümanlarıyla kapımı çalacak mıdır, çalacaktır! Çalarsa çalsın; telaşa kapılmam, bahçe tarafından kaçarım. Delikanlı olmak, biraz da arkada ukde bırakmaktır.

Günün kelimesi:

Müzâyaka: Sıkıntı, darlık, parasızlık/ TDK.

Rivayetlere göre Hürriyet gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi, '80 Darbesi' sonrasındaki Kurucu Meclis Üyeliği nedeniyle milletvekili emeklisi gibi maaş aldığı için havalara uçmaktaymış. Aldığı VIP hizmeti de cabası. Yetmiş mi, yetmemiş! Kısıtlı imkânlarla didinen gazetecilerin vaziyeti düşünülerek yapılan indirimlere de vermiş veriştirmiş:

"Hele siz bir kesime 'imtiyazlı' olduğunu hissettirirseniz, o kesim nezdindeki itibarınız çok artar."

Derin yapıların Oktay Ekşi nezdindeki itibarı yoksa buradan mı geliyor?..

Üzülemeyesi haberler: Vatan gazetesinin Kemalist çizgisinde çıtır çıtır oynamalar baş göstermiş bulunmakta. Misal; Reha Abi'sine Atatürk'ün neden yalnız kaldığına dair sorular yönelten Selahattin Duman, şöyle bir cevap alır: "Tarihi sadece bilmek yetmez, kişi o sonuçlardan sentez de yapabilmeli."

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Sizleri sevmeyen ya da severken fazlasıyla ağırdan alan insan kümelerinin birbirlerine fütursuzca giriştiklerini gördüğünüzde, bir kenara çekilip keyif sigarası tüttüremiyorsanız; işte bu anlamdaşlık, çevrenizi anlamlı kılar. Belki de hayatınızda hiç sigara içmediniz, olsun; içebilirdiniz de. Daha da kötüsü; bir içimlik sigara olarak dünyaya gelip de bir kıraathanede izmaritliğe atanaraktan kamyoncu bir yoldaşın ayakları altında ezilebilirdiniz... İşte bu hatırlatmalar hayatınıza hayat katar, fark edebilirsek güzel olur.

Günün sloganı: Eğer inancımızı, kendi marifetimiz değil de Yaratıcı'nın hediyesi olarak kabul edebiliyorsak; yoldan çıkma korkusu duymadan özgürce ve cüretle düşünebilir, çelişkilerin üstüne gitmekten çekinmeyiz/ Ömer Lütfi Mete.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 07 Nisan 2010 05:06
CapanQGLU
08-04-2010, 22:55   |  #38  
CapanQGLU avatarı
Yıllanmış Üye
Teşekkür Sayısı: 2
2,511 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

Ağzı yok herhalde, sürekli takvimleri paylaşıp duruyor :)

rikimikipiki
09-04-2010, 04:43   |  #39  
OP Yeni Üye
Teşekkür Sayısı: 0
25 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Nis 2009

31 Ocak 2010 Pazar

İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Fransızcadan dilimize ödünç Aylık Akbil alır gibi transfer ettiğimiz 'kontrpiye' nâmında, dile gelmekte sıkıntı çeken bir sözcük vardır. Dile gelir gelmez de 'kontrpiyede kalmak' hâlini almakta bir beis görmez. Ve nedendir bilmiyorum; her ne şart ve zamanda dile gelse; Umut Sarıkaya'nın "Rahmi Koç'la Beşiktaş'ta aynı eve çıkmak" temalı yazısını hatırlarım. Tek güzelliği bu olmalı.

Günün kelimesi:

Fecâat: Çok acıklı, yürekler acısı durum/ TDK.

Rivayetlere göre 'Tony Blair lied, thousands died' gerçeği İngiliz parlementosu komisyonlarında da sorgulanmaya başlanmış. Belli ki İngiliz stratejik kayıpları ön planda ama; soruşturma açısından, yıkımın insanî boyutunun göz ardı edilemeyeceği de bir başka realite.

Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Yıllar, yıllar önce... Minicik olduğum, yetiştirilme tarzımdan dolayı öğretmenlerimi peygamber gibi gördüğüm, toz pembe gözlüklerin henüz kırılmadığı dönemler... İşte o zamanlar okul dönüşlerinde fırından sıcak ekmek almayı öğrenmiştim. İki bilinmeyenli hayat problemlerinde kaybolmuş kimi arkadaşlar zanneder ki fırınlardan her dakika sıcak ekmek çıkıyor ya da sırf vatandaş güzelliği adına sıcaklar izole ortamlarda saklanıyor! Hayır efendim, hiç de düşündükleri kadar romantik bir fırın bulamazlar. Velhâsıl romantik detayları es geçip sıcak ekmeğin sırrına geçelim: Fırıncı ustaların yanına varıp "Sıcaklar ne zaman çıkıyor?" der ve dersimizi alırsak; işte bu, hayatımızdaki vakitlice heyecanların bir ön izlemesi olarak karşımızda tebessüm eder. Fark edersek güzel olur.

Tespit: Gerçekleri tarih yazar gibi bir aforizma vardır ya; işte bu aforizmaya dayanarak bilhassa tarih kitaplarını tarih denen ulvî büyüğümüzün yazmadığını söyleyebiliriz. Çünkü sağa sola tekzip metni yollayarak zaman kaybedemez tarih; sonuçta gerçekleri yazıyor abi. Bilirsiniz; yıllardır Türk ve Yunan tarihçileri komisyonlarda bir araya gelerek tarih kitaplarındaki düşmanca ifadelerin (Yanlışlar sonra geliyor.) yumuşatılması için çalışıyorlar. Netice var mı; tarihe bırakalım.

Günün sloganı: Bal kalmazsa yağ satarım; yağ da kalmazsa özelleştirme yaparım.

Son Düzenleme: rikimikipiki ~ 09 Nisan 2010 04:46