8 Nisan 2008 Salı
İçimizde ukde olarak kalan şeyler: Ders arası içilen hazır kahveler vardır ya; okuduklarımın da etkisiyle uyku sorunuma iyi gelir diyerekten denemeye karar verdim. Çaydanlığın ocakla bütünleşen paranoyak kısmının feci bir şekilde deforme olması hasebiyle suyumuzu orta boy bir tencerede ısıtıverdim. Kahve, krema, şeker bileşimini, sıcacık suyumuzla haşr-ı neşr eylerken bir adet ev arkadaşım da yanı başımda yemek yapmaktaydı; "Çok güzel koktu be abi. "diyerek tüm dikkatleri bir anda üzerine çekti.
"Bardağını uzat, paylaşalım." desem daha önce yaptığı gibi tamamını isteyebilirdi. Katmerlenmiş açgözlülüğüne fırsat veremezdim; konuyu değiştirerek bardağımla odamın yolunu tuttum sevgili okurlar.
İşte ne zaman aklıma gelse bu hatıra, hüzünleniyorum kardeşlerim, ne bileyim o bardağı ve içindekileri feda ederekten kendime yeni bi/bir karışım yapamaz mıydım yani ve o arkadaş tekrar ortak olamaz mıydı kahve keyfime, olabilirdi elbet.
Günün kelimesi:
Andıç: Uyarı veya hatırlatmak için yazılan not/ TDK.
***
Hisar'a yeni taşınmışız, ev arkadaşlarım memleketlerinin yolunu tutmuş. Bense evle alakalı iyileştirmelerin yanı sıra iş hayatıma da hiç duraksamadan devam ediyorum. Kimi zaman da Spor Akademisi'nin nimetlerinden yararlanıyorum. Böyle garip bir emeklilik psikolojisi de alttan alttan ayacıklarımı ısıtıyor.
Yine böyle günlerden birinde, basket oynamak için gelmişim Spor Akademisi'nin stadına. Önce ısınıyorum hâliyle. Koşu, esneme hareketleri ve panyayla hoşbeş derken ısınma bitiyor ve topumu çıkarıyorum çantamdan. Sektirmeye başlıyorum. Seken topun sesi, bir amcayla çocuğun koşuşturmasına karışıyor. Sonracıma etrafta birkaç öğretim görevlisi, ilgili takım oyuncularını kapalı salona götürmekte. Biraz daha ötelere bakınca da banklardan birinde, köylü güzeli bir adet hanım kızımız kitap okuyor/ tüm ambiyansı aktarıyorum, odaklanıverin.
Çocuk ile amca da basketbol şölenime katılınca kadro tamam oluyor ve maç başlıyor. Maç devam ederkene stadın çevresindeki pistte koşu için katılımlar başlıyor. Gerçekten çılgınca koşan insanlar var. Bu çılgın insan yavrularından biri de finans işleriyle iştigal amcamızın koşu arkadaşlarındanmış. "Kaç yaşında?" diye soruyorum; "47 olmalı." diyor. Ve bizden izin istiyor amcamız, maçı bırakıyor. Yaşına göre hayli kilolu ve saftirik çocukla tam iletişim kuruyorum derken çocuk istikrarlı bir şekilde her atış sonrasında bankta oturan hanım kızımıza sesleniyor; "Nasılım?" gibisinden. Meğer ablası imiş.
Oyundan sıkılınca azıcık da olsa merak ediyorum köylü güzeli hanım kızımızın hangi kitabı okuduğunu. Çocuğa rica ediyorum: "Bi seslen bakalım, ablan hangi kitabı okuyormuş?"
Çocuk farklı bişiy/bir şey mi algılıyor nedir, bilemiyorum. Ablasına sesleniyor önce, sonrasında yanına doğru koşmaya başlıyor. Bir bakıyorum ikisi birlikte geliyor. "Hay aksi!" sözcükleri fırlıyor dişlerimin arasından, takmıyormuş gibi davranıyorum. Çünkü çocuktan da ablasından da hoşlanmıyorum. Neyse ki karşılıklı tebessümlerden sonra "Allah kolaylık versin, gerçekten çok hareketli bi kardeşiniz var." diyerek sohbeti noktalıyorum.
Şimdi bu anlamsız hikâyenin satır aralarında da gördüğünüz üzere Rıza kardeşiniz belki de hayatı boyunca hiçbir zaman, bir köylü güzeli hanım kızının hangi kitabı okuduğunu öğrenemeyecek; ne kadar acı ve de gerçek.
***
Rivayetlere göre maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörleri 'vergi denetçisi' adı altında işlerine devam edeceklermiş; hayırlı olsun.
Üzülemeyesi haberler: Carla Bruni, 'First Lady' olmasının yanı sıra sesiyle daha bir güzel; özellikle "Quelqu'un m'a dit" şarkısındaki yorumu sevilesi.
Hayatımızı anlamlı kılan şeyler: Kirada kalınılan bir evin balkonunda -ki zemin kat olduğu için bahçe olarak kullanıyorduk ya da bahçe olmasına rağmen biz balkon edasıyla kendimizi kandırıyorduk- yavru ördek baktığım günler vardı ya; özel günlerdi onlar. Barınaklarının sağlamlığını günde 224 kez kontrol edivermek yorardı beni. Ki barınak dediğim çekyattan bozma bişiydi/bir şeydi. Kediler meclisi, her sabah bahsettiğimiz barınağın yanı başında ayin düzenlemekteydi; ördekçikler belki hidayete erer de dışarıya, aydınlığa doğru, midelerine doğru yola çıkarlar diye. Hayatı anlamlı kılan özel ve de şeker şeylerdi şu ördekçikler.
Günün sloganı: Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin, işin kolayına kaçmadan/ Nâzım Hikmet.