türkiye'den bir dünya markası çıkmamasının sebebi

raziel34
15-02-2016, 09:22   |  #1  
raziel34 avatarı
OP Yıllanmış Üye
Teşekkür Sayısı: 25
204 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Eyl 2015

lojistik: kötü bir yerdeyiz. avrupa içine lojistik için uzağız, asya ve amerika pazarlarının ikisine birden olabilecek en uzak noktadayız, hem ham madde alımında hem bitmiş ürün tesliminde nakliye açısında ebesinin nikahındayız. bir de buna iç pazarda dünyanın en pahalı yakıtlarını kullanmamız eklenince, maliyet açısında 1-0 gerideyiz.

ham madde: kaliteli mal üretmenin bir numaralı şartı, kaliteli ham madde kullanmaktır. türkiye'de hiç bir yerli üreticiden aynı malı üç kere aynı kalitede alma şansınız bu yüzden yok, çünkü eğer ham maddeyi kendisi ithal etmiyorsa, yerli ham maddeler günden güne kar marjını arttırmak için kalitesizleşir. sanayicilerin %99'u ham maddesini direkt alma şansına sahip olmadığı için de, kaliteyi sabit tutmak mümkün değil.

maliyet: amerika'da yıllık faizler %5, türkiye'de şu anda borçlanma faizleri kolaylıkla %20'lerin üzerinde. sadece ve sadece finansal maliyet bile altından kalkılabilir bir durumda değilken, aşırı yüksek vergiler ve aşırı pahalı enerji yüzünden maliyet makası daha da açılıyor. işçiliğimiz ucuz ama bu aradaki farkı kapatacak kadar da ucuz değil.

ne tamamen dandik mala yüklenip çin gibi zerg rush yapabiliriz, ne amerika/avrupa gibi kaliteli mallar ile pazarları ele geçirebiliriz. sadece aşırı derecede yüksek işçilikli(tekstil vs.) veya doğal kaynaklar(mermer vs.) satışlarında avantajlıyız, bunlarla da dünya markası olmamız mümkün değil. afrika pazarı hariç kuvvetli olduğumuz tek bir pazar bile yok.

o zaman geriye kalan seçenek, yeni bir teknoloji veya innovasyon ile pazarları domine etmeye çalışmak yerine oluşturmaya çalışmak.

ar-ge: devletle alakalı kısımları falan uzun uzadıya anlatmaya gerek yok ama, ülkemizde en çok ar-ge yapan özel şirketin bütçesinin amerika'da, avrupa'da hatta asya'da üniversitelerin bütçelerinden az olduğunu göz önüne alırsanız o işin neden yaş olduğunu anlarsınız.

reklam: apple microsoft'un bir çok eski teknolojisini allayıp pullayıp piyasaya nasıl kitliyor, coca cola gibi sikindirik bir içecek onlarca yerel ve çok lezzetli içeceği olan pazarlarda bile o içeceklerin nasıl fersah fersah önüne geçiyor, elin japon'unun bile hiç sigara içmeyen birisi en az 2 markasını ezbere bilirken, tütünlerin üretildiği toprağın 2 sigara markasını say desen 50 yıllık tiryaki bile düşünmeden neden sayamıyor? zaten hep ağır kaldığımız bir nokta, o yüzden buradan da yürüme şansımız yok.

kısa ve orta vadede bir marka yaratma şansımız ne yazık ki yok.

selim_firat
15-02-2016, 09:23   |  #2  
selim_firat avatarı
Üye
Teşekkür Sayısı: 15
51 mesaj
Kayıt Tarihi:Kayıt: Eki 2015

vizyon, üretiminizi pazarlara ulaştırabilmek, insanların sizi tercih etmesini sağlamak, bunu da bilinen markalar yoluyla yapmaktan geçer.

amerikalılardan örnek vermek istiyorum. "free enterprise" dediğimiz serbest girişimcilik amerika'da epey erken yer bulduğu için, şirketler mallarını satabilmek için sürekli yenilik peşindeydiler. kimileri ayakta kaldı, kimileri diğerleri tarafından yutuldu. firmalar hükümetlerin yurtdışında amerikan mallarına pazar kovalamasını hep olumlu karşıladılar. sonuç olarak hükümetleri (bu demokrat veya cumhuriyetçi hükümetlerle değişen birşey değil, devlet vizyonuydu) pazar kovaladıkça onlar pazara girebildiler ve gerek tekellerle gerek diğer firmaların dandikliğiyle ayakta kaldılar. levi's california'da kendi kotlarını ilk önce amerikalılara satıyordu yani kapitalizmin gereği olarak önce içerden beslendiler ve sonradan dünya'ya açıldılar. serbest girişimcilik malesef türkiye'de cumhuriyetin ilk günlerinden beri denendi ama sermaye sahibi insanlar o kadar azdı ki bu girişimler malesef sonuçsuz kaldı. varolan tek tük şey yurtiçinde tutulmadı veya onu besleyecek, satınalım gücü yüksek ve şehirli bir nüfus da yoktu zaten. amerikalılar bu işi öylesine iyi yapıyorlardı ki, john deere traktörleri marshall yardımlarıyla kayseriden tutun belçika'nın ovalarına kadar iş yapıyordu. yüksek mühendislik, teknoloji, hammaddeler, yenilik gerektiren havacılık sektöründe lockheed-martin üretimi jetler hala türkiye'nin bile envanterinde var. boeing markalı yolcu jetlerinden tutun, ekmek arası köfteye (mc donalds) kadar her türlü katma değerli ürünü gayet iyi bir şekilde pazarlıyorlar. bu saydıklarım dünya markaları olabiliyorlar çünkü arkalarında onları ayakta tutacak dünyanın en büyük kapitalist ekonomisi ve sürekli kendi "profit" ve "interest"lerini korumaya kollamaya daha da ileriye taşımayı vizyon edinmiş bir hükümet var.