- Şu kitaplara bir bakar mısınız?
Gözlüğünü takıp eğildi elindeki kağıda Nedim Hoca. Kısaca göz atarken ağırdan mırıldanıyordu.
- Mustafa Sibai... Mevdudi... Ali Şeriati... Muhammed Abduh...
Başını kaldırıp şaşırmış gibi baktı.
- Nereden bunlar?
- Eski bir arkadaşım var, devrimci; o verdi.
Sessiz bakışıyorlardı.
- Dine karşı tavrımız halkla aramızda derin çukurlar açtı, diyor. Halk bizi yanlız bırakıyormuş. Öyle diyor. İslam düşünürleriymiş bunlar. Bu düzeni değiştirmek için kavga yürütmüşler. Böyle bir akım varmış Müslümanlık'ta. Antemperyalist kavgada yani...
Gözlüğünü çıkarıp yorgun gözleriyle gene baktı bir süre
-İlginç, dedi. Evet. İslam'da var böyle bir akım. Aslında İslam'ın ilk günlerinden beri var. Güçleniyor bugün. Şeriati, Sibai önemli kişiler. Ali Şeriati'yi İngilizlerin yardımıyla Savak öldürdü. Gömütü Şam'da İran'da yıllarca polisten kaçarak çalıştı. Arapça, Farsça bu kitaplar. Şeriati Batı'da da tanınır. Çevirileri var. Antakya'daki evde Hakeza kane ya Ahi diye bir kitabı var bende. "Evet kardeşim, durum bu!" gibi bir şey. Hüseyniyetü- Irşad yayını. Tahran'da basılmış. Sibai'nin "Eliştiraki-iyül İslami"si olacak bizde, Antakya'da sanıyorum. "İslam sosyalizmi." Arapça biliyor mu bu arkadaşın?
- Öğreniyormuş. Karısı Arapça öğretmeniymiş eskiden.
- Söyle ona: Kıvılcımlı'yı okusun. Bizde bu konuda kafa yoran tek Marksist o adam.
- Okuyor.
- Muhammed Abduh. Mısırlı. Bizim İslamcı sosyalist benzeri düşünceler taşıyan Mehmet Akif'i de etkilemiş. Cemalettin Efgani vardır; Abduh onun yetiştirmesi. Biraz tartışmalıdır bu Efgani. İngilizlerin adamı derler. Abdülhamid'e ilk Darülfünun'u açma aklını o vermiş. Açılıştak konuşmada Hazreti Muhammed'den, sıradan insanmış anlamına söz etmesiyle o günkü "ulema" homurdanmaya başlayınca adamı Avrupa'ya postalamş. Sultanımız Darülfünun'u da kapatmış hemen. Mustafa Sibai'yi Şam'da dinledim bir kez; dersine gittim. "Şeriat Üniversitesi"nde profesördü. Sosyalist yorumunu yapıuyordu kendince, İslam'ın. Şeriati'nin yapmaya çalıştığı da buydu. Dine karşı din! İslam'ın özünde var. Kureyş'in azgın, soyguncu varsıl egemenlerine karşı kölelerle, yoksullarla kurulmuş İslamiyet. Sanırım "Hudeydiye" Savaşı'ndaki ganimetlerle Kureyş'in Ebü Süfyanlarını resmen satın aldı Muhammed. "Müellifetil Kulup" derler bunlara. Kalpleri kazanılmışlar! Neyle? Malla mülkle! Mekke'ye "Hac" yolu açıldı Müslümanlar'a. Sahabeyi, çevresindeki ilk müslümanları güç kandırdı Peygamber; baş kaldırıyorlardı neredeyse. Gazadaki kendi payımı veriyorum, diye savundu Muhammed. Taktisyen, stratejist olarak, tarihin tanıdığı en üst düzeyde siyaset adamıdır Hazreti Muhammed. İçine kapanıp kalmış Arabistan dini değil Müslümanlık, Hatice'nin ticaret kervanlarıyla dolaşırken küçük bir yanını gördü dünyanın. Bezirganların, dış ticaret varsıllarının "günah" içinde, halklara karşı suç işleyerek neler çektirdiklerini gördü. Dünya dinirdi yaymak istediği. Roma'nın "ruh-u habisi!" dedikleri, egemenliğini yüzyılların yıpranmasıyla yürüten Hristiyanlığın Papalı, papazlı, tekfurlu kilise sultasının karşısına çıkıyordu. O Papalık, kilise sultasına Hristiyanların içinde de oldu baş kaldıranlar; türlü mezhepler, tarikatlar çıktı orada da, biliyorsunuz. Altında da talan, soygun kavgası. Tanrısal sınır koydu mülkiyete İslam. "Beytülmal-i müslimin", İslamın devlet maliyesi dindaşlara karşı sorumluydu; onları kollamakla yükümlüydü. Osmanlı'nın kuruluşunda uyguladığı "Dirlik Düzeni" buna dayanır. Çığ gibi büyüyüp Bizans'ı altüst eden düzen bu! Aslına bakılırsa, İslam'a bu ilerici görünümü kazandıran ilkeler, çok yüzyıllar önce, İran'da Zerdüşt dinine, onun egemen sınıflarca soysuzlaştırılmasına karşı başkaldıran Mazdekçilik'e, daha sonraları egemenlik kurul ilkel komünal paylaşımcı ilkeleri savunan Manişeizm'e kadar gider. Hristiyanlığı da etkilemiştir o din. Yakın Doğu Asya'daki barbar Türk toplulukları arasında yayılmış İslam'dan önceki en yaygın dindir bu Manişeizm. Sayısız tarikatlar doğurmuştur. Bizim Şeyh Bedrettin de o kaynaktan gelmiş görünür. Osmanlı'Yı yükselten toprak düzeni ta buralardan. Tependen iniş Kanuni döneminde başladı. Fetihlerin yağma alanı sınıra dayanmıştı. Hazine, Saray'ın saltanat savrukluğunu karşılayamıyordu artık. Beylik toprakları "malikane" olarak satışa açıldı. Düzen bozulmuştu. III. Murat resmen rüşvet almaya başladı. İslam, gaza ganimetini bile, Halife de içinde, eşit paylaştırıyordu başta. Zekatı, fitreyi koydu. Dönemine göre, kimi haklar verdi ezilen yoksullara, kölelere, kadınlara. Evet kadınlara! Cahiliye'de kız çocuğu doğdu mu hemen oracıkta kuma gömüyorlar toplayıp gidiyorlardı çadırları. "Ve'd" derler buna. Öldürülen kız bebeğe de "mev'ude" derler.
Yerleşik, tarımsal üretimin ağırlıklı olduğu topraklarda çalıştırılan iş gücüdür kız çocuğu; sürünür gider. Çöldeki Arap'ın başına bela! Sürekli savaş. Erkekler ölüyor. Kadın kalabalığı var. İslam, yaşama hakkını sağladı önce bu kadınlara. Dört kadın öyküsü oradan. Kız bebek yaşarsa bakımsız, kocasız kalıyor. Yuvasız, aç yani. Bezirgan varsıllara yaradı yaşatılan kadın kalabalığı. Parası olanın bugün de bir sürü metresi var! Randevu evlerinin, genel evlerin temel sermayesi yoksul kızları. Altı bin yıllık, uygarlıkla başlayan sınıflı toplum erkek toplumu; sorun o. Mezopotamya'da oluşan tüm tek tanrılı dine dayalı toplumlarda kadın erkekten sonra gelir. Daha Tevrat'a göre, ilk yaratılan kadın "Lilith", Adem'in egemenliğine karşı çıkmış, "İkimiz de topraktan yaratıldık, emrine girmem," demiş. Lanetlenmiş. Tanrı, Havva'yı sonradan, Adem'in kaburga kemiğinden yarattı! "Dev anası", "Süpürgeli Cadı", lohusaları boğan "Al Karısı", hepsi lanetli kadınlar! Erkek egemenliğine yüz yıllar boyu baş kaldırmış kadınlar. Amazonlar söylencesi var, biliyorsunuz; bizim Ordu yöresinde egemenlik kurmuşlar. Erkeklerden döl alıp öldürüyorlar; yaşatmıyorlardı aralarında. Erkek egemenliğine karşı kadınlar, bugün de savaşıyorlar. "Emansipe kadın", "Feminist kadın"... Başkaldırmış kadın tipleri. Bir sürü kadın devinimleri, örgütleri oluşmuş.
Gülümseyerek durdu.
-Bir Türkolog Fransız, "emansipe"yi sordu bana bir gün; kadınlarla ilgili bir çeviri uğraşısında. "İpini koparmış" dedim, takılmak için. Tek sözcüğü yok mu, dedi. "Hergele!" dedim ben de. Şakayı anlamadı; ciddiye aldı; kullanacak! Önledik neyse.
Gülüyorlardı.
- Hergele, yük çekmeyeni üstüne insan bindirmeyen başıboş atlara denir daha çok. Pek de yanlış sayılmaz hani!
Gülüştüler.
- Bizim orada "yırtık" derler böyle kızlara
- Sen nereliydin Rıza?
- Samsun...
- Güzel söz. Açıkcası hele biz Doğulu erkekler pek alışık değilizdir bu tiplere. Evet, biz de eşitiz de, ben biraz daha mı eşitim, ne! Naimeciğimin de bir yakınması yok!
- Sen öyle, bil! dedi, bir takılmayla.
Hoca da gülüyordu.
- Öyle bilmem de yetiyor bana. Tanıdıklarım oldu o kadınlardan. Bilgili, tutarlı olanlar var da, kimilerinin kafası da karışık turşu kavanozu!
Gülüşmeli, sıcak bir söyleşi ortamında çaylar yenilendi. Muhsin'in kafası, Reyhan'a kaymıştı hemen. Evet, alışmak kolay değil! Rıza'nın bir sorusuyla Hoca gene aldı.
- Kadınların kavgası doğru da, töreleri geleneksel alışkanlıkları depğiştirmek de hemen olmuyor. Lenin'in bir takılması var; pek hoş. Bolşevik Partisi Merkez Komitesi'nde Madam Kollontay var; hızlı feminist. Toplantıya çağırmışlar; yakışıklı bir teğmeni alıp çekmiş, gitmiş Kırım'a. Yoldaşlar kıyameti koparıyorlar; ceza verelim diyorlar. "En ağır cezayı verelim!" diyor Lenin. "Yaşamının sonuna kadar bu teğmenle yaşamaya mahkum edelim Kollontay Yıldaş'ı"
Gülüşmeler başlamıştı gene.
- Clara Zetkin'i çok severim ben. 8 Mart "Dünya Kadınlar Günü"nü başlatan odur. Alman komünisti. Yanan fabrikada yaşamlarını yitirmiş kadın işçiler için o başlattı bu günü. Kendini devrime adamış kadın. En ağır yük bugün de kadınlarda. Sürüp giden kadının baskı altında oluşunu, deve kervanlı, köleli yapıda mı değiştirecekti Muhammed! Kökünden neyi değiştirebilirdi ki! Bizim kimi ilericiler, "dört karı" diye hemen saldırırlar Müslğümanlık'a! Olacak şey mi! Paris komününe bin beş yüz yıl var daha! Tarihsel olaylara, Marx'ı anımsatan, doğruya en yakın biçimde bakan Müslüman Arap düşünürü tarihçi İbn-i Haldun bin yıl sonra gelecek! Bakın, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da çıktı, kadın erkek ilişkileri konusunda benzer şeyler. Erkekler cephelerde ölmüş. Kocalarını dul arkadaşlarına ödünç verenler, paylaşanlar, pazarlıkla kiralayanlar... Tibet'te de poliandri var. Kadın az. Üç-dört kardeş bir kadınla evlenebiliyor. Pragmatik çözüm. Kız alıp vermelerle kabileler arasında dostluk bağları kurmak istiyordu Muhammed. Azgınlığından değil yani. Hristiyanlar'ın kutsal söylenceli kralı Şarlman'ın beş yüz karısı varmış! Yahudiler'in Süleyman Peygamberi'nin yediği nanenin hesabı yok.
Alaylı gülümsedi.
- Gene en uslusu bizim efendimiz çocuklar!
- İsa var Hocam.
- Onun varlığı, yokluğu tartışmalı ya, yaşamındaki kadın kıtlığından o garibe de "homoseksüel" diye kulp takmaya kalkışıyorar şimdi! Bizimkinin böyle bir yüz karası yok çok şükür!
Gülüşmeye başladılar.
- Bunlar uzun öykü Muhsinciğim. İslam'ın ilkel komünal toplum kalıntısı bir yanı da var yani. Gerçek bir Marksis devrimci, ülkesindeki bu gerçeğe yüz çeviremez. Yoksul, Müslüman halktan yana olanlar, bunların üstünde duruyolar şimdi. Emperyalistlerin kan döküp soyduğu alan bugün, İslam ülkeleri. Özellikle emperyalist ülkelerle iş tutarak Müslümanları soydurup soyanla, işbirlikçi İslam varsılları. Amerikan petrol tekellerinin kuklası şeriatçı Suudiler İslam'dan mı sayılacak? Bunlar Ebu Süfyan tayfası. Halkın gönlünde yer tutmuş Muhammed'i, bu soygun çetelerine mi bırakmak gerek! Bedir gazasındaki Müslümanlar Filistin'de savaşıyor. Bu Mevdudi Pakistanlı. Öncelerinde dünyaca tanınmış Müslüman ozan İkbal var. Mevdudi'nin de çok çevirileri Batı'da. İslam inançlarıyla Hristiyan Batı'ya karşı dikelme atılımları bunlar.
Naime Hanım'ın çağırmasıyla çıktı Rıza; elinde çay tepsisi, ardında Naime Hanım, geldiler.
- Sevindim ilgi duymana. Önemli konu bu. O arkadaşına da selam söyle benden!