Gece bindiğiniz otomobilde direksiyonda kimse yoksa ne
yapardınız?
Bu olay Kayseri'nin Bünyan ilçesi'nde yaşanmıştır.
Kendisi Bünyan'lı olmayan, politikayla uğraşmış işadamı, Bünyan sınırında, Kayseri Malatya kara yolu üzerinde,bir benzin istasyonuna girer. Lokantaya oturur ve orada kalabalık
toplulukla birlikte bir ufak rakı içer.
Yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için, lokantadan çıkar.
Ancak dışarısı hem zifiri karanlık hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası baslamıştır.
Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, Bünyan'a dönüş yolu kenarına varır. Oradan geçen bir arabaya binerek Bünyan'a ulaşma derdindedir. Fırtına daha da şiddetlenir. Adam bir kaç adım ötesini bile görememektedir. Gelip geçen bir araba da yoktur.
Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanin iki farını fark eder.
Arabanin, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner. Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister.
Ama o da ne? Araba da kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yok.
Birden paniğe kapılır. Korkuyla, hemen arabadan atlayıp oradan kosarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri baglanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin bir viraja dogru yaklaşır.
Adam dua etmeye başlar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allaha yalvarır.
Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak, sert virajdan arabanın dogru yola dönmesini sağlar. Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah'a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanır direksiyonu çevirir.
Sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. "Ya Allah koru beni..." deyip kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendine gelir. Defalarca üç İhlas bir Fatiha okuyarak, Bünyan'a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer. Üstübaşı ıslak ve şok haldedir.
Kendisini tanıyanlar hemence sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler.
Bir müddet sonra kendine gelmiş sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.
Yaklaşık yarım saat sonra, aynı kahvehaneye Koyunabdal Köyü'nden iki kişi girer.
Bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler. Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler:
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
—Hasan baksana, şu sobanın başında oturan, bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip-inen kişi değil mi?
(Alıntı)